14- Plana Karşılık Plan

Start from the beginning
                                    

O an saçma bulsam bile odamdan çıkıp Jennie'nin üst kattaki odasına doğru ilerlemeye başlamıştım. Muhtemelen içeri girmezdim, sadece kapının önünde o sessizleşene kadar öylece dikilirdim. Merdivenleri yavaşça çıkarken bile ne yapmam gerektiğini bilmiyordum, üzerine kafa da yormamıştım.

Merdivenin yarısındayken yukarıdan sesler duydum. Taehyung birileriyle konuşuyordu. Sanırım evdeki çalışanlardı. "Siz gidin, ben hallederim."

Taehyung'un sesini duyduktan sonra yukarı çıkma fikrime içimden küfür edip odama geri dönmüştüm. Evet, fazla saçma bir fikirdi. Belki onu kırmıştım, belki üzmüştüm, onun için ne önemi vardı ki? Aynı benim için olmadığı gibi... Kafama takmama gerek olmayan gereksiz bir durumdu.

Yataktan kalkıp odamdan çıkmamla birlikte kapının önünde dikilen Rosé ile yüz yüze gelmem bir oldu. Ben bir anda kapıyı açıp dışarı çıkınca irkilmiş geriye doğru bir adım atmıştı. Tek kaşımı kaldırdım. "Ne oldu?"

Küçük bir çocuk gibi omzunu silkti. "Sıkıldım."

Kapıyı arkamdan kapattım. Yanağını sıkıp merdivenlere doğru yöneldiğimde peşimden geldi. "Kahvaltı yaptın mı?"

"Hayır," diye mırıldandı. Elimi arkama doğru uzatıp saçlarını karıştırdığımda elime vurmasıyla hafifçe gülümsedim. "O zaman önce karnımızı doyuralım."

Kahvaltı masası hazırdı, Taehyung dışında herkes oradaydı. Seokjin'in yanına oturduğumda Rosé de karşımızdaki Jennie'nin yanına oturdu. Resmen ortamda soğuk rüzgarlar esiyordu. Jennie elinde tuttuğu çatalı tabağındaki kahvaltılıklara sanki bir insana saplar gibi saplıyordu. Gözünü tabaktan başka bir noktaya asla ayırmıyordu ki yüzü bir duvar kadar ifadesizdi.

Kolumla hafifçe Seokjin'i dürttüm. Yüzünü bana çevirdiğinde sessizce fısıldadım. "Taehyung nerede?"

Jennie, Taehyung'u öldürüp arka bahçeye gömdü dese inanabilirdim şu an. Jennie öylesine ürpertici görünüyordu.

"Çalışıyor," diye mırıldandı Seokjin, soruma yanıt olarak. Çoğu zaman Taehyung'un bir insan olduğundan şüphe ediyordum. Aynı evde olmamıza rağmen yüzünü görmek çok zordu. Çok fazla çalıştığını ise gözünün altındaki morluklarla her daim belli ediyordu. Teni cansızdı. Parıldayan sıcak kahve gözleri olmasa bir hayaletten farkı yoktu.

Kahvaltı başladığı zaman olduğu gibi aynı gerginlikle bitmişti. Ne eksik ne fazla...

İçimden bir ses Jennie ile konuşmam gerektiğini söylüyordu. En azından dün olan sinirimi ondan çıkarmamı hata bulduğumu ona söylemeliydim. Hatalıydım, hem de fazlasıyla.

Jennie masadan kalkıp içeri doğru ilerlediğinde Seokjin ve Rosé'nin gözüne çok batmadan yavaş hareketlerle ben de peşinden gittim. Koridora girdiğinde hızlanıp kolundan tutup kendime çevirdim.

Yüzü hala ifadesizdi. Oysaki sinirleneceğini düşünmüştüm. Kolunu ellerim arasından ayırıp bakışlarını gözlerime dikti. 'Ne söyleyeceksen söyle' der gibi...

"Ben..." Devam etmemi belirtecek bir mimik bile yapmamıştı.

"Dün için ö-"

Yüzünde anlamaz bir ifade oluştu. "Dün mü?" Kaşlarımı kaldırdım. Ne demeye çalışıyordu?

"Evet, aslında hatalıyım biliyorum. Bu yüzden-"

Yüzünde yapmacık bir gülümseme oluştu. "Ne hatası?"

"Ne?"

"Ne hata yaptın da benimle konuşma gereği duydun ki?" Yüzündeki ifade o kadar ciddiydi ki birkaç dakikaya şizofren olduğunu bile düşünebilirdim.

şeytanın ağında ❧ taejin (+15)Where stories live. Discover now