PSİKOTERAPİ : 3

4.3K 418 54
                                    

2010...

Omuzlarında ki pembe sırt çantasının ucunu bir eliyle sıkı sıkı tutarken, diğer elinde annesinin eline tutuşturduğu yuvarlak pembe bir şeker vardı, küçük kızın. Yanında kendisi gibi küçük iki kız arkadaşı vardı. Anne ve babası onun ilk defa otobüs ile okula gitmesine izin vermişlerdi ve bu onun küçük kalbini sevinçten delirtmeye yetmişti. Arkadaşlarıyla beraber otobuse doğru koşuyordu ve annesi arkasından ona koşmaması gereken sözler söylüyordu. Otobuse bindiklerinde küçük kızlar birbirlerine gülmeye devam etmişler ve ellerinde ki şekerden daha tatlı bir gün olduğunu düşünmüşlerdi.

"Keşke her zaman sizinle beraber gelebilsem..." diye mırıldandı Küçük Alya. Arkadaşları ve Alya henüz 2. Sınıfa gidiyorlardı. Kalpleri sevgi ve sıcaklık doluydu ama yaşları henüz 8 di. En kısa boyluları Alya'ydı ve arkadaşları arasında çok sevilen bir küçük kızdı.

"Okula gittiğimiz de kantinden çikolata alalım mı?" Dedi Şeyma, Alya ve diğer arkadaşına bakarken.

"Alalım ama üçümüz de aynı çikolatadan alalım." Dedi diğer arkadaşı Ayşe. Alya gülerek başını sallamakla yetinmiş ve iki arkadaşına sevgiyle bakmıştı. Onları çok seviyordu. Birinci sınıfı onlarla beraber tamamlamıştı ve bütün okul hayatı boyunca onlarla olup, güzel oyunlar oynamak istiyordu.

"Okulun yan lisesinde ki abiler geliyor baksana!" Diye mırıldandı Ayşe açılan otobus kapısını küçük parmaklarıyla işaret ederken. Ayşe ve Şeyma her gün kendi okullarının yanında olan Lise öğrencileriyle beraber yolculuk yapıyorlardı ve buna alışıktılar. Abileri bazen onlara göz kırpar, ablaları da her zaman onlara sevgi sözleri söylerlerdi. Hatta bazen okula gelene kadar ablaları ödevlerine bile yardım ederlerdi. Ayşe ve Şeyma tüm bunları Alya'ya anlattığında küçük Alya'da bir kez olsun onlarla yolculuk yapmak istemişti. Annesini ikna etmek oldukça zor olmuştu ama arladaşlarıyla beraber bunu başarmıştı.

"Oğlum çocuklar var küfür etmeyin." Dedi sarışın ve uzun boylu bir çocuk hızlı bir şekilde otobuse binerken. Bunu söylerken arkasında ki arkadaşına bakarak gülüyordu. Gözleri iri iri ve maviydi. Sarı kıvırcık saçları alnına dökülüyordu ve gülüşü çok güzeldi. Alya ona bakarken yüzünde bir gülümseme oluşmuştu. Arkadaşlarına baktığında Şeyma ve Ayşe'nin de gülümsüyor olduğunu görmüştü.

"Tutku abi!" Diyerek o çocuğa doğru koşmuştu iki arkadaşı birden. Neşeyle gülüyorlardı ve Tutku abileri de aynı şekilde onlara karşılık veriyordu.

"Dünya'nın en güzel iki prensesi, günaydınlar." Diyerek ikisine de sarıldı Tutku. Hemen ardından arabaya bir çocuk daha binmişti. Bu da kahverengi saçları olan biriydi. Ela gözleri güneşten parlıyordu ve Ayşe ile Şeyma'yı görünce o da gülümsemişti.

"Günaydın Aras abi!" Dedi Ayşe gülerek. Şeyma da aynı şeyi söylediğinde Aras sadece onlara gülümsemekle yetinmişti. Alya, oturduğu yerden onları izlerken kalbi sıcacık bir sevgiyle kaplanmıştı. Aras abi, Tutku abi'ye göre daha soğukkanlı biriydi. Alya sonradan fark etmişti ki, Aras'ın elinde tuttuğu siyah bir baston vardı. Ama öyle güzel ve parlak görünüyordu ki, Alya bunu çok beğenmişti. Belki de Aras yürümekte zorlandığı için bunu kullanması gerekiyordu.

Son kişi de otobuse bindiğinde otobusun kapısı yavaş yavaş kapanmaya başlamıştı. Son gelen kişiyle Ayşe ve Şeyma abilerine el sallayıp yerlerine dönmüşlerdi.

"Ona neden günaydın demiyorsunuz?" Diye mırıldandı Alya, son gelen kişiye doğru bakarken. Bunu sormuştu çünkü o kişi de diğer iki kişinin arkadaşıydı.

"O bizi pek sevmiyor sanırım." Diye mırıldandı Ayşe dudaklarını büzerek.

"Annem bu defteri bana dün aldı, yazımı daha güzel geliştirsem bir sürü alacağını söylüyor." Dedi Şeyma çantasından bir defter çıkarıp gösterirken. Şeyma ile Ayşe bu defter hakkında bir sohbete başlarken, Alya son giren kişiyi izliyordu meraklı gözleriyle. Diğer iki çocuk bir şeyler konuşup gülerken o sadece bir kaç cümle kuruyordu ama yüzünde bir gülümseme yoktu.

"Yankı bizi yemeğe götüreceksin." Dedi kıvırcık saçlı olan. Bunun ismi Tutku'ydu diye düşündü minik Alya. Tutku'nun kurduğu cümle üzerine, adının Yankı olduğunu öğrendiği o kişinin yüzünde küçük bir gülümseme oluşmuştu. Alya, onun gülümsediğini görünce, küçük dudaklarına narin bir gülümseyiş kondurmuştu.

Yankı, gözlerini Tutku'dan aldığında gözüne küçük bir kız takıldı. İri yeşil gözleriyle kendisine bakıp gülümsüyordu. Arkadaşlarından biraz daha küçük görünüyordu ve beyaz tenliydi. Yanakları pembemsi, burnu küçüktü. Alnına dökülen açık tonda kahve kahkülleri vardı. Saçları uzundu.

Alya, isminin Yankı olduğunu öğrendiği kişinin ona bakmasıyla dudaklarında ki gülümsemeyi yavaşça silmişti. Ama hiç beklemediği bir şey olmuş ve Yankı kendisine göz kırpmıştı. Küçük kız, dudaklarına yeni bir gülümseme kondurur kondurmaz o felaket yaşanmıştı.

Birden çığlıklar yükselmiş, otobus hızla öne doğru atılmış ve camlar üzerlerine çığ gibi yağmaya başlamıştı.

Otobus, defalarca kez takla atıp metrelerce uzağa doğru savrulurken, acı dolu çığlıklar ve bir ton feryat kulakları sağır etmeye başlamıştı.

Belki de saniyelerce süren bu acı, bir an da dinmişti. Artık hiç kimse feryat etmiyordu. Hiç kimse gülümsemiyor, hiç kimse sohbet etmiyordu. Küçük Alya gözlerini aralamaya çalışsa da bunda zorlanıyordu. Sert bir yerde yatıyordu ve sırtına batan yüzlerce cam parçaları vardı. Gözlerini yavaşça araladığında kısık gözlerle ilk gördüğü kanlar içinde kalan iki arkadaşıydı. Yüzleri kandan zor seçiliyordu ve Şeyma'nın annesinin aldığı defter kan içindeydi.

Dudaklarını aralayıp çığlık atmak istedi minik Alya. Bağıramıyordu. Kıpırdayamıyordu. Tüm işlevlerini yitirmiş gibiydi. Elinden hiçbir şey gelmiyordu. Gördüğü herkesin gözleri kapalıydı ve hepsi kanla kaplanmıştı.

Yankı, düştüğü yerden kalkmak için avuçlarını yere koyduğunda onlarca cam parçaları avuç içlerini parçalamıştı ama hiç birini hissetmiyordu. Gözlerini yerden alıp etrafa baktı. Her yer kana bulanmıştı ve neredeyse yaşayan hiç kimse yoktu. Gözlerini hızla iki arkadaşına çevirdiğinde, Aras'ın gözlerinin kapalı olduğunu, Tutku'nun ise acıdan kıvrandığını görmüştü.

Çektiği acı zihnini meşgul etmiyordu. Kırılan otobusun kapısına baktıktan sonra kıvranan arkadaşı Tutku'yu sırtına alıp otobusten dakikalarca uğraşma sonucunda çıkarmıştı.

"Aras ölmedi!" Diye inledi yerde kıvranan Tutku acıyla. Aras ölmemişti, onun nefes aldığını görmüştü. Etrafa benzin kokusu yayılmaya başladığında Yankı gözlerini açık tutup kendinde kalmaya çalışmıştı. Başı dönüyordu ve etrafı bulanık görüyordu. Otobuse doğru atıldığında ayaklarına takılan bir şeyle duraksamıştı. Bu o küçük kızın kanlar içinde kalmış bedeniydi. Küçük yüzü kana bulanmıştı ve gözleri acıyla etrafa bakıyordu. Yankı küçük kızın bedenini kucakladığı gibi otobusten indirirken ayaklarına takılan Aras'ın bastonu da yere düşmüştü. Yankı küçük kızı koşarak otobusten indirip, yerde kıvranmaya devam eden arkadaşı Tutku'nun yanına bıraktı.

"Bırak çocukları! Aras'ı kurtar!" Diye bağırdı arkadaşı acıyla. Yankı tekrar otobüse doğru koşacağı sırada otobüs birden alev almaya başlamış ve saniyeler içinde büyük bir sesle sanki bir bomba gibi patlamıştı.

Yankı bunun etkisiyle geriye doğru düşerken, Tutku acıyla bağırmaya başlamıştı.

"Sana onu getir demiştim gidip bu kızı getirdin!" Diye feryat etti alevler arasında git gide yok olan otobuse bakarken. Yankı, kendisine kin dolu bakışlarla bakan arkadaşına ve bir de yerde kanlar içinde yatan küçük kıza baktı. Yere düşen arkadaşının bastonunu uzanıp alırken yavaşça ayağa kalkmıştı. Sarsak adımlarla küçük kıza doğru ilerlerken fazla soluduğu duman onu bilinciden etmiş ve öylece yere yığılmıştı.

O kaza, bir çok kişinin canını almış, bir kişinin kinini gün yüzüne çıkarmış ve bir genci de aklından etmişti.

Şimdi, küçuk bir kız yerde kanlar içinde yatıyordu.

PSİKOTERAPİ (Tamamlandı) Opowieści tętniące życiem. Odkryj je teraz