PSİKOTERAPİ: 46

638 84 32
                                    


Güçlüydük. Hepimiz aynı gün, aynı vakitte kaderlerimizin en acı günlerini yaşamaya mahkum edilmiştik. O kazanın olduğu gün, Yankı güçlü biri olmak zorunda kalmıştı. Akli dengesinin yerinde olmadığına dair bir kağıtla yıllarca hastaneye kapanmış, fiziksel olarak da ruhsal olarak da şiddet görmüştü. O iğrenç ilaçlarla sağlığı hiçe sayılmıştı, orada kala kala gerçekten de aklını kaybedecek duruma gelmişken kalkmıştı ayağa, toplamıştı gücünü ve çıkmıştı oradan. Ben de o kazadan sonra kalbimdeki o yükü uzun bir süre hatırlayamasam da, öğrendiğim an dan itibaren o yükle yaşamaya başlamıştım. Bunun yanında ailemden olmuştum, onları benden almışlardı. Sürekli ağlasam da, Yankı ve Tutku düştüğüm zaman tutup beni kaldırsa da ben de artık güçlü olmuştum. Bu benim tercihim değildi, tamamen güçlü olmak zorunda bırakılmıştım. Tutku... O çok farklıydı. O çocukluğundan beri güçlüydü, annesinin ve babasının öldüğü günden beri büyüktü onun yaşı. Soğukta dışarıda bırakılmış Tutku, aç bırakılmış Tutku, işkence görmüş ve karanlık odalara kapatılıp korkutulmuş Tutku. Belki de aramızda en güçlü olan oydu.

O kadar güçlü ve o kadar acizdik ki aynı hayatın içinde, bir yanımız karanlıklarla boğuşarak acı içinde yaşarken diğer yanımız ayakta kalmak zorundaydı. Hayatın tüm ışıkları bizim üzerimize kapanmış ve bizi karanlık bir hayata terk etmişti. O ışığı bulmaya çalışıyorduk. Bizim tek yaptığımız yara bere içinde de olsak, sürünerek de olsa ve bu yolda zarar da görecek olsak bir şekilde o ışığa kavuşabilmekti. Hayatın aslında karanlık olmadığını kendimize kanıtlamaya çalışıyorduk.

Bahçeye yavaşça girdiğimde ikisini görmüştüm. İkisinin de sırtı bana dönüktü, aralarında sığabileceğim kadar küçük bir mesafe vardı. İkisi de sessizce yavaş yavaş kararmaya başlayan gökyüzüne bakıyorlardı. Adımlarım yavaş bir yol çizmişti kendine, az bir zaman sonra tam ikisinin ortasında dururken bulmuştum bedenimi. Ortalarında öyle küçük kalmıştım ki, daha önce bu kadar kısa olduğumu bile fark etmemiştim. Yankı'nın elini yavaşça tuttuğumda parmakları elimi sıkıca kavramıştı. Başımı koluna hafifçe dayamış, diğer elimle de Tutku'nun kolunu tutmuştum. Öyle sıkıca tutmuştum ki, beni hissetsin, onun yanında olduğumuzu bilsin istemiştim. Tutku başını hafifçe bana doğru döndürdüğünde, mavi gözlerinin ne kadar güzel olduğunu görmüştüm. Bu gözlerin parladığını görmeyi çok isterdim, ışıl ışıl olmasını, Tutku'nun kahkahalarla gülmesini çok isterdim. Aşık olmasını, beni unutmasını çok isterdim. Ben onun mavi gözlerine sıcacık bir hayranlıkla bakarken, bana hafifçe gülümsemişti. Ben yapamamıştım, gülümseyememiştim. Bu gülümsemenin altında ne kadar acı yattığını biliyordum. Şu an ikisinin de ne kadar acı çektiklerini, öfkeli olduklarını biliyordum. Yankı'nın elini biraz daha sıkı tutarken, Tutku'nun gülümsemesini gözlerimi bile kırpmadan izliyordum. Mavi gözlerinde boğuluyordum, içine çeken, çektiğini de yutan bir göl gibiydi.

O gölden kurtulabilir miydik biz de bir gün?

Bilmiyordum. Onlar da bilmiyordu. Biz hiçbir şeyi bilmeden, küçük bir yaşta bu olayların ortasında kalmıştık. Ruhlarımızın çığlık çığlığa kaldığını biliyordum, hiçbir şeyi bilmeyen, bunların başımıza neden geldiğini anlayamayan ruhlarımız oradan oraya kaçıyordu bedenlerimizin içinde. Karanlıktan aydınlığa doğru umutsuzca uzatmıştık ellerimizi.

Sesimizi duyan var mı?

Bizi buradan, bu acıdan, bu karanlıktan kurtaracak birileri var mı?

***

Yankı arkasına yaslanırken, siyah gözleri bir an kolundaki saate kaymıştı. Tutku bastonunu masanın kenarına dayamış, gözlerini de masanın üzerinde duran telefonuna odaklamıştı.

PSİKOTERAPİ (Tamamlandı) Where stories live. Discover now