KİRMANŞAH & KARDELEN 1

32.1K 1.1K 140
                                    

Selamm, merhabalar arkadaşlar. Umarım iyisinizdir. Çok fazlaca istenildiği için boş vaktimde bir şeyler yazdım. Ayrı bir hikaye kesinlikle olmayacak. Aklınızda fikir olsun diye çok istenildiği için yazdım. bir iki bölüm yazarım ve biter. Bölüm gelecek mi gibi şeylerde yazılmasın lütfen. Aklıma geldikçe bir şeyler yazarım. Sırf gönlünüz olsun. Kocaman öpüyorum. Tabi buralarda hala birileri varsa :)
Arabanın sallantısından öylesine uykum gelmişti ki, üzerimdeki gelinliğin rahatsızlığını o an fark etmiyordum bile. Uykum vardı çünkü sabaha kadar uyuyamamıştım. Aklıma saatlerce bugün, düğünüm gelmişti. Tanımadığım bilmediğim bir yere gönderilmek afallamama neden oluyordu. Belli ki kimse ailemden haz etmiyordu Kozcu aşiretinde, keza artık Kardelen Şahoğlu değil, Kardelen Kozcu'ydum. Buna rağmen bana yakınlık göstereceklerini hiç sanmıyordum.

Arabada Kirmanşah, Bedirhan ağabeyin eşi Gül abla, ve Murat ağabeyin eşi Selvi abla vardı. Gözlerimi yoldan çekip dikiz aynasına baktığımda Kirmanşah'ın kara kaşları ve kara gözleriyle karşılaştım. Benden yana asla bakmıyordu. Yüzümü gördüğünü dahi düşünmüyordum. Beni umursamıyor bir hiçmişim gibi Kozcu konağına götürüyordu.

Aptaldım! bunca kısmet kapımı aşındırmışken Allah'ın barzosuna kalmıştım işte. Yok ağa olsun, yok Miran ağa belki bana bakar diye diye herkesi reddetmiştim. Bunların başıma geleceğini bilsem yaparmıydım hiç? Annem her zaman beni bir prenses gibi yetiştirmiş, elimi soğuk sudan sıcak suya koymamıştı.

Hep rahat yaşamıştım ve seçim hakkım olmuştu. Beni hep Ağa oğullarına ve soylu olan her tür adama yönlendirmişti. Garipsememiştim hiç. Evet kimseyi hor görecek kadar aşağılık biri değildim ama, tercihlerimde hep belliydi önceden.

Şimdi ise korkunç mu korkunç bir adamın elinde çürüyüp gidecektim. Çirkin miydim yahu? ne diye bakmıyordu bu adam suratıma?

Derin bir nefes verip kınalı avuçlarımla oynadım. Davul zurna sesi kulaklarımı çınlattığında sıçradım. Ön kapı açıldı ve Kirmanşah ile Bedirhan ağabey indiler. Bizim kapılarımızda açıldığında sırayla indik. Neyse ki gelinliğim çok kabarık değildi. Bu nedenle zorlanmadan indim. Zılgıtlar çalındığında Kirmanşah  Kapının önünde dikiliyordu. Yarma! at hırsızı. Hiç incelik nedir bilmiyordu. Dev gibi bir şeydi. Simsiyah, kuzguni dağınık saçları öylesine güzeldi ki bakana bir daha baktırtıyordu. Dağınık gür kaşlar, çekik Ala gözler. Sivri sert bir burun ve simsiyah sakallarına baktıran bıyığı vardı. Adam buram buram Erkekti. Geniş omuzlar, 1,90 altı olamayacak kadar uzun boyuyla yanına gitmemi bekliyordu. Gelinliğimin eteğini tutup topuklu ayakkabılarımı zorlayarak yürüdüm ve koluna girdim.

Şaşırdığını biliyordum ama yinede yüzüme bakmadı! Sen kimsin, ya sen kimsin?

Delirtecekti beni. İçeriye girdiğimizde ana baba günü olan avlu beni korkutuyordu. Artık yaşayacağım konak burasıydı demek. Acaba beni kabul ederler miydi?

Nefes verip masamıza doğru ilerledik. Halaylar çekiliyor ve yemekler dağıtılıyordu. Dilan'ı hayal ettim. Şimdi kim bilir ağabeyimle nasılda mutlulardı. Bir birilerini sevdikleri öylesine belli oluyordu ki, hayatlarının gecesini yaşayıp hep birbirilerini hissederek yaşayacaklardı. Peki ya Kirmanşah? Ah adam 32 yaşında koca adamdı. 20 yaşında bir kızı çokta umursayacağını sanmıyordum. Evlilikten beklentim hiç bir zaman aşk olmamıştı. Böyle yetiştirilmiştim. Ama şimdi bu adam benim yüzüme bakmadıkça kendimi çok kötü hissediyordum.

Hiç değilse karısı olduğumu fark etseydi.

En son ayakta kaç kişiyi öptüğümü hatırlamadığım bir takı merasiminden sonra devasa topuklu ayakkabılarımla merdivenlerden çıkmaya başladım. Arkamdan ise Kirmanşah geliyordu. Korkudan midem bulanıyordu. Bu adam beni linç ederdi be! Zaten öyle katı öyle sertti ki.

DİLANHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin