- Y A N I L G I -

50.2K 2.3K 163
                                    

Şaşkındım...

Bu kadar yakınımda iken, nefesi soluğum olmuşken şaşkındım. Dolgun dudakları gözlerimin önündeyken şaşkındım. Bir anda gözlerim gözlerine gitti tekrar. Tiksindim!

Nefretimi, kinimi diri tutmayı başaran hafızam kalbimle işbirliği içine girmiş dizginleri eline almıştı. Vücuduma sarılan kollardan nefret ettim. Bu adamın o kadının çocuğu olduğunu bildikçe, topraktaki binlerce kanın kendi tarafından döküldüğünü bildikçe, kızların kalplerini oyuncak arabasıymış gibi bir yere fırlatıp dönüp bakmadığını bildikçe tiksindim.

Hedefime ulaşıyordum, gözleri farklı bakıyordu sanki bu sefer. Arzuyla...

Ama şuan gözlerine baktığımda dudaklarımı çoktan terk ettiğini fark edince kollarının yavaş yavaş benden ayrılışı ısınan bedenimi soğuğa tutmuşcasına bir his yaratmıştı.

Tam o tiksintinin yanında gurur varken. Kendimle gurur duyuyorken tavırları değişen adama öfkeyle bakmaya başlamıştım.

Elde ettiğim zaferim aslında gerçek değildi. Kazandığım hediyem yere düşüp cam parçacıkları haline gelirken bana fısıldıyordu. Bu hediyeyi kazanman için bunları birleştirmen gerek. Tekrardan... Başa dönmen gerek.

Hani küçükken iskambil kağıtları ile inşa ettiğimiz o koca binalar vaya, sinir bozucu birinin bir nefesi ile sarsılıp yıkılması gibi... Hayal kırıklığıydı. Benden hızla uzaklaşması ve öfkeden deliye dönen mavileri bunu kanıtlıyordu.

"Sen..."dedi fısıltıyla, bunun sebebi sinirlerini dizginlemeye çalışmaktı. "Kendine gel!"dediğinde dişleri neredeyse gıcırdıyordu. Saçlarımı göğüsümün üzerine örttüğüm de derin bir nefes alıp son iki iskambil kağıdını da tek nefesi ile yıktı. "Hizmetçi isen, yerini bil. Her şeyden önce bir genç kızsın. Burası ne kadar korunaklı olursa olsun böyle dolaman ihmalkarlık!"derken yumruklarını sıkıyordu. Ama benimde ondan farkım yoktu. Uzayan tırnaklarım etime battıkça yüzümdeki acı ifadeden kinim görünmüyordu. Kaftandı acım kinime ve bu her şeyi batırmama mı sağlıyordu. "Seni uyarıyorum Dilan, ne bir daha böyle gez,"dedi ve durup beni süzdü "Nede gece gece odandan dışarı çık."dudaklarımı aralayabilmem uzun sürmüştü. Az önce kana kana içtiğim sudan eser kalmayan boğazım çorak bir toprak gibi kupkuruydu. "Ben, haklısınız ama çok susadım. Unutmuşum ben..."dediğimde söyleyecek bir söz arıyordum.

"Bir daha unutma."deyip giderken arkasını dönüp gözlerime baktı. "Burada kafana göre davranamayacağını da unutma, o burnunu yukarı dikip gözlerinle meydan okusan da sözünün geçmeyeceğini idrak et. Birinin sana yerini bildirmesi gerek."dedi. ve uzaklaştı. Gözlerimden akan damlalar yüzümde ki mimikleri doldurmamıştı. Çünkü suratım ifadesizdi, dümdüz gittiği yöne bakıyordum. Haddimi bildirmişti. Ona kollarınızın arasındayım dediğimde beni başka bahaneler bularak uyarmıştı.

Sen, Aral Sıraç Şahoğlu! Sen küçük bir çocuğun iskambil kağıtlarından yaptığı umutlarını yıktın. Sen o küçük çocuğun hayallerini yıktın ya... Unutma o küçük çocuk her yıkıldığında daha da hırsla inşa edecek o kağıtları. Ve sen onun sıfırdan başlayacağını sanıyorken, o aslında kaldığı yerden devam edecek. Çünkü ,daha yüksek bir  bina inşa etmesi için şans verdin sen ona...

**

Sabahın ilk ışıkları gözlerimi yakıp beni uyandırdığında huzursuzca kıpırdandım. Gözlerimi aralamak bu kadar zorken daha da günlerdir kafamı kurcalayan nedenlerden dolayı uyku uyuyamamak beni bitiriyordu. Dünün yorgunluğunu atabileceğim sanırken yaşadığım yoğun sinir ve öfke zaten bitkin bedenime bir darbe daha vurup beni halsiz bırakmıştı. Düşene birde kalbim vuruyordu. Şuanda en ihtiyacım olan şey. Kırgındım Aral ağanın söylediklerine. Bana hizmetçi demesine asla gocunmuyordum. Ama hizmetçi olmamı bu kadar aşağılayıcı bir şekilde söylemesine gocunuyordum. Onun ve annesinin pisliğini temizliyordum, o korkunç yıllarımın sebebi olan Ailenin pisliklerini! İşte bu dokunuyordu en çok.

DİLANHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin