-İ N T İ K A M-

42.9K 1.9K 118
                                    

-Multimedia tam anlamıyla Aral Sıraç Şahoğlu! Biri şu adamı bana fırlatsın:) şaka şaka aman enişteniz duymasım :)) yeni bölüm sizlerle, erken gelmelere alışmayınız...

Keyifli okumalar :)
-16.Bölüm-

Yutkunum. Nefesim boğazımdan ciğerlerime baskı uygulayarak inerken karşımda ki adamı izlemeye devam ediyordum. Değişik biriydi. ve ben bu adamında psikolojik olarak iyi olduğunu düşünmüyordum. Sadece bir olay, bir olay insanın hayatını değiştirmiş, bir insanın hayatına mahal olmuştu. Öfke tırnak uçlarımdaydı. Etime batan tırnaklarım her şeyi bir bir anlatıyordu. Nedenlerimi hatırlatıyor ve her şeyi göz önüme seriyordu.

Ayağa kendimi zorlayarak kalktığımda bir tutanağım olmadığı için tedirgince ilerliyordum. Düşüp tekrardan bayılmamak için kendimi tutuyor adeta savaş veriyordum. Kin bu kadar yoğun olabilir miydi? Gözlerimin hakimiyetini ele geçirebilir miydi?

Kafamı salladım ve kendime gelmeye çalıştım. Kapının altın rengi kulpunu kavradım ve açtım. Kendimi açık alana attığımda ciğerlerim nefretim ve kinimi bıraktı.

Merdivenleri teker teker arşınlayıp aşağı indiğimde Aral'ın kükreyişi konağı esir aldı. Yerimde sıçrayıp aşağıya hızlı adımlarla indiğimde bütün adamlar toplanmıştı. Gözleri bir kurt'u andırırken mavi hareleri keskin bir bıçaktı. Kalın kaşlarının arasında hafif bir çizik vardı ve bu onu olduğundan sert gösteriyordu. Siyah saçları ıslak ve alnına dökülmüştü.

Önünde sıraya girmiş adamlardan birine okkalı bir tokat attığında elimle ağzımı kapatıp sessizce izledim. Cafer de Aral'ın yanında duruyordu. Demek Zelal hastaneden gelmişti. Yanlarından geçemezken oracıkta duvar arkasından onları izliyordum.

"Bu herif bulunacak demedim mi lan ben? nasıl kaçırırsınız elinizden!" Bana yüzünü döndüğünde onu net görüyordum o ise yere bakıyor ve sakin olmaya çalışıyor gibiydi. Üzerine oturan beyaz gömleğinin üstten bir iki düğmesi açıktı ve onun üzerinde de takım elbisesinin yeleğini giymişti. Beline oturan yeleği büyük kaslarını belirginleştiriyor, uzun boyu onu yüceltiyordu.

Sinirleri pamuk ipliğine bağlıydı ve kükrediğinde sakin kalabilecek biri daha tanımıyordum. Tepesi atmıştı yine ve hükmünü gösteriyordu.

"Ben bu Mardin'in ağasıyım! Törelerimiz gereği o adamın infazı verilecek ama benim adamlarım bulduğumuz adamı paketleyemiyor bile."Alt dudağını ve çenesini sıvazladı. Parmakları sanki sakallarını ehlileştiriyordu. Bir an için bunu ben yapsam hoşlanır mıydı acaba diye düşünmeden edememiştim. O kadar yıkılmaz duruyordu ki, kendinden o kadar emin... Ah düşünceler denizi olsaydı ben küçük bir balık Aral ağanın gözleride o okyanus olurdu! "Kaybolun, o şerefsizi bulmadan da gelmeyin. Hükümden kaçanın sonu ölümdür."dedi ve merdivenlere yöneldi. Yanımdan geçtiğinde adeta parçalara doğradığı bedenimden ve gözlerimden ayırdı gözlerini.

Öyle umursamaz, öyle yok etmek ister gibiydi ki, geçen geceki tavırlarının tamamen Çakır keyif olduğu için söylediğini düşünüyordum. Onun ilgisi benim onun ilgisini çekmeye çalışmamdı. Bana hiç bir şey hissetmemekle birlikte nefret ediyordu. Kararsız gibiydi işte. Çelişkilerle doluydu Aral Sıraç Şahoğlu ve bu çelişkiler beni yiyip bitirecekti.

Kapıyı çarpıp odasına girdiğinde Hatice abla yanıma bir dolu çamaşırla geldi. "İn ütü odasına, ütüle, katla, sonrada Sıraç ağanın odasına yerleştir."dedi ve alnındaki teri sildi. "He kuzum, birde Kardelen'inkilere de el atsana yarın Aşiret toplanacak yemek hazırlıyoruz günü birlik gelen kızlarla. Ödeşiriz sonra."deyince kendime geldim. "Estagfurullah Hatice ablam sen git, borç yok aramızda ben hallederim."dedim.

DİLANHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin