-K İ N -

149K 3.4K 810
                                    

Bu hikayeyi 19-20 yaşlarında yazmıştım. Şimdi 26 yaşındayım. Hikayeyi okuduğumda yazdıklarım beni tatmin etmemekle beraber eleştirdiğim kızdığım çok oldu. O kadar çok mesaj alıyorum ki yayımla diye, bunları yazarkende şimdi de bu bilinçte değilim, o zamanın wattpadine göre yazmışım. Sırf çok ısrar edildiği için paylaşıyorum, yazdıklarımı onaylamıyor desteklemiyorum. Bilginize🤍
*************
Multimedia:Aral Sıraç şahoğlu

Hımm, yeni hikaye ile karşınızdayım :) özlemişim yazmayı. İlk defa İlahi bakış açısından yazıyorum hatalarım varsa affola. Umarım beğenirsiniz... Düşünceleriniz ve desteğiniz benim için önemli. Bu kurgu birden aklıma geldi. Hesaplamasını yapmadım kafamda. Kısa metrajlı bir hikaye olabilir. Başka bir kurgumda var, onu sınavdan sonrasına bırakıyorum. Hepinizi kocaman öpüyorum :) :*

1.Bölüm

Mardin Midyat'ın yaz sıcağı, toprağı kasıp kavuruyordu. Telaş içinde işlerini yapan beyler, çocukları ile uğraşan hanımlar ve okula erkenden gitmek için koşan çocukların telaşı vardı.

Güzelliği ile nam salan, şiir gibi şehir olan Mardin, yaşamın durduğu tarihi yapıtları ile gelen herkese seyirlik gösteri sunuyordu.

Mardin'in neşesi de, kederi de büyüktü. Ne analar feryat etmişti yavruları için, ne sevdalılar kan dökmüştü bu Mardin sokaklarında. Herkesin bir hikayesi vardı, destanlara konu olan.

Sakin değildi bu kızıl toprak... Her bir kederi, her bir sevdayı tarihi yapıtlarına gömmüştü.

Bu yüzden görülmeye değer bir şehirdi. Şimdi yeniden bir hikaye yazılacaktı bu destansı şehre. Benim intikamım, benim emellerim, benim gücüm ile titreyecekti bu memleket.

Zamanında anneme kan kusturan, kardeşlerimin gözüne yaş dolduranların kederi olacaktım. Ben geliyorum ben ey Mardin, Dilan geliyor!

**

Yazın Mardin'e sunduğu kavurucu sıcak herkesin tenini yakıyor, çalışan işçilerin ecel terleri dökmelerini sağlıyordu.

Dar sokakların çevrelediği toprak yolda ilerleyen Dilan, her zamanki ruhsuzluğu ile evine girmiş, bahçede oynayan yeğenine sarılıp sevmeye başlamıştı.

Günün bu vakitlerinin çoğunu kuzeni Zelal ile birlikte geçirmesi, onu bir nebzede olsun mutlu ediyordu. Günün erken saatlerinde annesi ile babasının kavgasını işitmekten bitap düşen yüreğini dinlendiriyordu. Sonunda yeğeni Mehmet'i yere bırakıp başını öptü.

Eve girip, mutfağa ilaştığında ellerini kurulayan annesine gülümsedi. "Anne, bitti mi işler?"dediğinde Hazar hanım gülümseyerek başımı öptü kızının.

Yine ağlamış mı diye yüzüne baktı Dilan, gayet mutlu görünüyordu ve o taptığı kirpikleri şükürler olsun ki kuruydu.

Sımsıkı sarılıp öptü annesini. "Bugün neşelisin?"dediğinde soru yöneltmişti aslında. Merak ediyordu... Hazar hanım kızının gözlerine mutluluğunu silen hüzünle baktı.

Biliyordu Hazar hanım, her sabah erkenden evden çıkıp teyzesinin kızına gittiğini. Dilan ne yapsaydı? Dayanmak güçtü bu körpecik yüreği ile bunlara şahit olmaya. Annesinin gözünden akan bir damla yaş, kor olan kalbine değince darmaduman olurken, babası her acısını annesine kustuğunda nasıl iyi hissedebilirdi ki kendini?

Nasıl ayakta kalabilirdi? Dişlerini sıktı ve gözlerimi yumup derin bir nefes aldı Dilan. Hazar hanım kızının yüzünü avuçlayıp okşamaya başladı."Ben iyiyim Yavrum.

Hem nasıl iyi olmayayım, bu akşam düğün var, kuzenin evlenecek."dedi ve sevinçle dudaklarını iki yana ayırarak kocaman güldü.

"Ee, heyecanı var mıymış Zelal'ın?"deyince kıkırdadı Dilan. "Anne, dünya umurunda değil. Sevdalısına kavuşacak diye göbek attı atacak."dediğinde Hazar hanımda uzun zamandan sonra kahkahasını bıraktı.

DİLANHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin