-S E V M İ Y O R U M-

55.8K 2.6K 516
                                    

-13. Bölüm-

Hayat sanki son bulmuştu, düşüncelerim bir bir yok olmuş beynimin içini bir sis bulutu kaplamıştı. Kulağım uğulduyor, burun direğim sızlıyor ve göz pınarlarım yanıyordu. Vücudumdan tüm bedenime yükselen ateş beni terletiyordu.

Beni öpmüştü ve bir hiçbir şey olmamış gibi unut diyordu.

Unut!
Sesli bir şekilde yutkunmuştum, kaşlarım titreyerek çatılmıştı. Dudaklarım ağır ağır aralanmış, nefes alış verişim bir boğadan farksızdı. Kızgın bir boğa!

Aral Sıraç şahoğlu daha ona vurulmadan nefretimi kazanmıştı. Artık korkum yoktu, artık amacımdan saptıracak saçma bir duygu yoktu. O hislerimin arasındaki ince çizgiyi geçmişti. O ondan nefret etmemi istemişti.

Ediyordum, ondan öylesine nefret ediyordum ki artık alacağım intikam benim intikamımdı. Ona kızları parmağında oynatmak neymiş gösterecektim. Ona umudun ne oldugunu, nasıl paramparça edildiğini, ona yürek sızısını gösterecektim.

Aral ağa bana bunları söyledikten sonra hiç umurunda değilmiş gibi pahalı kol düğmelerini çıkarıyordu.

Boğazımı temizleyip gülümsemeye çalıştım. Evet bunu yaptım! Ona haddini bildirmem gerekirken, hiçbir şey olmamış gibi gülümsedim.

"Başka bir emriniz yoksa-"dediğimde cümlemi tamamlayamadan sözümü kesti. "Çıkabilirsin," dediğinde dişlerimi gıcırdatıyordum.

Kapıyı çarpıp çıktığımda gözümden akan bir damla yaşı sildim ve odama doğru gitmeye başladım. Koridordan şişmiş karnını tutarak yanıma gelen Zelal'i görmemle boğazımı temizleyip, kendime gelmeye çalıştım.

'Ben demiştim' lafından nefret ediyordum ve şu durumdayken bunu duymak istedigimden emin değildim.

"Neredesin sen?"diyerek telasla yanıma gelen Zelal'in tavrı beni şaşırtmıştı. Ne oluyordu Allah aşkına?

Saçımı kulağımın arkasına atıp dudaklarımı araladım, "Hayırdır Zelal, Aral ağanın takım elbisesini hazırladım geldim, ne var? "Dediğimde heyecanla konuştu. "Aşağıda, kapıda kim var sence?"deyince kaşlarımı çattım.
Biraz düşündükten sonra bir fikir yürütemeyeceğimi anlamıştım. Evdekilerden biri olsaydı bu kadar heyecanlı konuşmazdı. Kim olabilirdi ki?

"Bilmem, kimmiş?"dediğimde bana yakınlaşıp gözlerini pörtleterek konuştu. "Kirmanşah ağabey"dediğinde şaşkın şaşkın Zelal'e bakıyordum. Kirmanşah ağabey, en büyük teyzemin dillere destan oğlu, Diyarbakır'ın deli kanlısı... Benim ise çocukluk aşkım gelmişti!

"Oha! Aşağıda, öyle mi? "Diye neredeyse çığırmıştım. Birden kırılma ve devrilme sesi geldiğinde yerimizden sıçradık. Sesler Aral ağanın odasından geliyordu, şiddetle kapıyı açtı ve etrafına baktı.

Gözleri bizi bulunca sinirle seslendi"Zelal! Gel buraya"dediginde korkuyla geri adım attım. Suratıma bakmıyordu. Beni umursamıyordu bile. Sinirle koridorda ilerledim. Merdivenleri hızlı hızlı inip avluya vardığımda hatice abla yanıma pıtı pıtı geldi.
"Kız, kim bu sedirde oturan dalyan gibi oğlan. Maşallah, pek yakışıklı." Dedi. Kıkırdadım, " Kuzenim, teyzemin oğlu." Dedim ve gülümseyerek yanınından ayrıldım. Avludaki sedirde heybetli vücuduyla oturan Kirmanşah abiyi görmek beni dumura uğratmıştı.

Gerçekten buradaydı. Gülümseyerek yanına koştuğumda ayağa kalktı. Benim gibi gülümsemiyordu. Kollarını açtığında koşarak sarıldım.

Tıpkı Aral gibi uzun boylu ve heybetliydi. Aral'ın sertligi mavi gözlerinden, Kirmanşah ağabeyin ise kara gözleri ve bıyıklarından kaynaklanıyordu. Kollarının arasında kaybolmuştum, kokusu çocukluğumu hatırlatıyordu. Benden 11 yaş büyüktü 31 yaşındaydı.

DİLANHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin