6.3

8.6K 401 28
                                    

Gözlerime dolan güneş ışığı sayesinde aylardır ilk kez huzura kavuşan uykumdan uyandığımda gözlerimi kırpıştırdım. Yiğit'le beraber uyuduğumuz düşüncesi aklıma bir meteor gibi düştüğünde derin bir nefes alıp uyanmamasının için kıpırdamadan baktım Gökyüzü Gözlü'me.

Allah'ım... Bu kadar yakışıklı olmamalıydı.

Karşıda bina olmadığı için çekmediğimiz güneşlik intikam almak istercesine Yiğit'in yakışıklı yüzüne yakıcılığını kazanmamış güneş ışınlarının gelmesine izin veriyordu. Aşık olduğum gözleri, yine aşık olduğum göz kapaklarıyla örtülüydü. Kumral saçları dağılmış, birkaç asi tutam alnına düşmüştü.

Elim istemsizce alnına düşen saçlarına gittiğinde uzun süredir dokunmanın hayalini kurduğum saçlarına yavaşça, incitmekten korkarcasına dokundum. Yüzümde varlığı kendini oldukça belli eden bir gülümseme oluşurken bu gülümsemenin sebebi saçlarıyla oynadığımı hissetmiş olmalı ki kıpırdandı.

Homurdanıp belimdeki eliyle beni kendisine çekti. Ne olduğunu anlayamadan kendimi Yiğit'in üstünde bulduğumda mavi gözlerim irileşmişti.

Gelelim kuru fasulyenin faydalarına...

Ellerim şaşkınlıkla havada kalırken kendime gelmem birkaç saniyemi işgal etmişti.

"Yiğit."

Kısık bir sesle adını söyleyerek dürttüğüm Yiğit homurdandığında gülüşüme engel olamadım. Gülüşüm aklıma nasıl uyandığım, şu ansa nasıl bir halde olduğumu hatırlamamla daha da şiddetlenirken Yiğit'i uyandırmamak için sessiz davranmayı bırakmıştım.

Dün ağlıyordum ama bugün kendime gülmemi durdurabilmek için baskı yapıyordum. Bilmiyordum, o olay olduğundan beri        -belki de ilk kez- tam anlamıyla bir şeyleri aşmış gibi hissediyordum kendimi.

Kahkaham bittiğinde derin nefesler alarak gelecek bir kahkaha krizini daha engellemeye çalıştım, gözlerim hala daha kapalıydı.

"Biraz daha gülsene."

Yiğit'in uykulu sesi kulaklarıma ulaştığında gözlerimi hızlıca açtım. Mavi gözlerim mavi gözleriyle buluştuğunda gülümsedim.

Evet, atlatıyordum.

Eskisi gibi olmaya başlamıştım ve bu gidişatı bozmamak için her şeyi yapmaya hazırdım.

"Yiğit, uyanmışsın."

Yiğit onaylamak istercesine kafa salladıktan sonra onun üzerinde olduğumu fark etmiş olmalı ki belimdeki elini kullanarak beni yanına yatırdı. Bu hareketi o kadar kolay bir şekilde yapmıştı ki kaşlarımı çatmaktan alamadım kendimi. Ya ben çok hafiftim ya da o çok güçlüydü. Her ikisi de olabilirdi.

Heybetli bedenini bana çevirdiğinde birbirine hasret kalan yüzlerimiz birbirine oldukça yakındı.

Çatılan kaşlarım bu yakınlığın etkisiyle düzelirken heyecanla derin bir nefes aldığımda belimdeki ellerinden birini yanağıma çıkardı ve bu özel anı bozmaktan korkuyormuş gibi fısıldadı.

"Çok güzelsin."

Gülen gözlerimle baktım ona. Dudaklarımın gülümsemek için oynadıklarında ona olan sevgimi haykırmalarından korkuyordum çünkü.

"Ve ben bu güzelliği ağlattığımı düşündükçe çıldıracak gibi oluyorum."

Buruk bir şekilde tebessüm ettim biraz önceki korkumu bir yana bırakarak. Evet, canımı çok acıtmıştı ama ben de masum değildim. Ben de yakmıştım onun canını.

"Bundan sonra güldürürsün, Gökyüzü Gözlü'm."

Gülümsediğinde gülümseyip hızlıca doğruldum. "Hadi, okula geç kalacağız." dediğimde ciddi olup olmadığımı anlamak için gözlerime baktı. Ciddi olduğumu anladığında "Hayır." diye mırıldanıp yatağa gömüldü iyice. Beni de bileğimden çekip tekrar yanına yatmama sebep oldu.

"O kadar şeyden sonra okula mı gideceğiz gerçekten? Ben uyumak istiyorum."

Burnunu saçlarıma yaklaştırıp derin bir nefes alarak bu pozisyonda uyumak istediğini jestleriyle de belli ettiğinde iradem büyük ölçüde sarsılsa da yıkılmamış, çorbada bizim de tuzumuz olsun dercesine elimi Yiğit'in göğsüne koyarak doğrulmama yardımcı olmuştu.

"Sızlanma." dediğimde oflaması kulaklarıma ulaştı. Kıkırdayıp iyice doğruldum ve yerde duran üniformalarımı aldım. Dün birbirimize içimizi döktükten sonra Yiğit nihayet bana verdiği sözü tutmak için hareketlenmiş ve beraber uyurken rahat olayım diye bana kendi tişötlerinden ve eşofmanlarından birer tane vermişti.

Tişörtün elbise, eşofmanın ise çuval gibi olduğunu söylememe gerek yoktu herhalde.

Odanın içinde bulunan banyoya gidip işlerimi halledip üzerimi de değiştirerek banyodan çıktığımda Yiğit de üniformalarını giymişti. Genelde üniforma kurallarına uymazdık ama zaten son olaylar yüzünden öğretmenlerin gözüne batıyorduk.

Gerçi, her kimin gözüne batarsak batalım, birbirimize sırtımızı çevirmediğimiz sürece her şeyin üstesinden gelebileceğimizi hissediyorduk.

Huzur Kokulu | TextingWhere stories live. Discover now