5.5

7.9K 375 41
                                    

-Onuncu sınıfın sonları-
(Çağıl dört aylığına ortadan kaybolmadan hemen önceki gün)

"Neden çıkıyoruz ki burdan?" deyip beni elimi tutup peşinden sürükleyen Yiğit'e neden bir saattir oturduğumuz kafeden apor topar çıktığımızı merak ettiğim için bir soru yönelttiğimde Yiğit duraksadı. Karşısına geçtiğimde ellerini kumral saçlarından geçirip sinirle konuştu.

"Çünkü Allah'ın her kulu sana bakıyordu. Anlamıyorum. İnsanlar neden dövülmeye meraklı oluyorlar?"

Omuzlarım beni endişelendiren düşüncelerin Yiğit'in kısa açıklamasıyla aklımdan uçmasının verdiği rahatlıkla düşerken "Ben de bir şey oldu sandım." deyip Yiğit'in ellerime göre fazla büyük olan ellerinden birini tuttum.

"Bir şey oldu çünkü."

Yiğit kaldırımda arabasına doğru yürürken sızlandığında gülümsedim. Bütün kızışlarıma rağmen ehliyetsiz araba kullanabilecek kadar kuralsız olabilen sevgilim, bazen fazlasıyla kıskançlaşıyordu ve ben bu çocuksu haline bayılıyordum.

"Ben seni seviyorum. Onları neden umursuyorsun?"

Dediğim şeyle aşk dolu gözlerime baktı. Bana göre oldukça kocaman olan elini yanağıma koymak için kaldırdığında siyah kot pantolonunun cebindeki telefonunun çalmasıyla ofladı. Bu haline kıkırdarken gülüşüme gözlerini dikip telefonunu açtı ve kulağına götürdü.

"Efendim baba. Ne? Tamam, geliyorum. Tamam dedim ya... Kalmam."

Çok sevdiği babasıyla olan telefon görüşmesi oldukça kısa sürerken telefonunu sıkıntılı bir ifadeyle kapattı.

"Güzelim, bugün seni evine bırakamayacağım. Ortaklarımız gelmiş. Babam, acilen eve gelmemi istiyor."

Duraksadı ve içinin rahatlamadığını belli edercesine konuşmaya devam etti.

"Sen de gel istersen. Bizde kalırsın."

Evlerimiz buraya zıt yönlerde olduğu için çözüm üretmeye çalışırken onunla gelme fikrini ortaya attığında gözlerim irileşti.

"Saçmalama. Ben gelemem."

Ani çıkışımla bana bakıp tek kaşını kaldırdı. Bu hareketiyle yüreğimi hoplattığını söylememe gerek yoktu herhalde. Üzerimde bu kadar büyük bir etkisi olmasından nefret ediyordum bazen.

Allah aşkına, kim bir insanın tek hareketiyle kalbinizi yerinden çıkartabilecek potansiyele sahip olmasına sinir olmazdı ki?

"Neden?"

Gözlerimi duygularımı okumak istercesine dikkatli bakan gözlerinden kaçırdım ve düşüncesinin bile verdiği utançla mırıldandım.

"Utanırım."

Kısa bir süre sessizce durduktan sonra "Sen git." dedim yavaşça. "Ben taksiyle giderim."

"Aklım sende kalır." diyerek itiraz etmeye çalıştığında güldüm.

"Bu sözler eskide kaldı. Eve gidince ararım seni."

Mantıklı çözümümle ofladı.

"Söz ver ama arayacaksın."

Parmağını tehditkar bir şekilde sallayıp dediği şeyle gülerek kafa salladım.

"Söz."

Arabaya doğru ilerlerken sürekli başını arkasına çevirip bana bakmasına güldüğümde yaşayacağım şeyleri bilseydim tutamayacağım sözü vermezdim.

Onu dört ay boyunca değil göremeyeceğimi, tanıma bile tanımayacağımı bilseydim ona kocaman sarılır; doya doya "Elveda, gökyüzü gözlüm." derdim.

Huzur Kokulu, gökyüzünün nasıl koktuğunu unutacağını nasıl bilebilirdi ki?

Bir kuş ne kadar yaralanırdı ki unuturdu gökyüzünün kokusunu?

Huzur Kokulu | TextingWhere stories live. Discover now