5.1

8.1K 347 25
                                    

-Dokuzuncu sınıfın sonları-
(Yiğit ve Çağıl'ın sevgili olmalarından bir ay sonra.)

"Yiğit, parka gidelim mi?"

Sorduğum soruyla Yiğit bana başını çevirip tuhaf bir bakış attıktan sonra "Ne yapacağız parkta?" diye sordu. Sorduğu sorunun saçmalığına oflayıp "Parkta ne yapılabilir, Yiğit?" diyerek sorduğu soruya bir türlü cevap alamayan öğretmenler gibi davrandığımda bebeksi yüzüne oldukça yakışan bir şekilde, arsızca sırıttı ve kaşlarını kaldırarak sorarcasına konuştu.

"Kavga edilebilir? Çekirdek çitlenebilir?"

Kaşlarımı çatıp "Yiğit." diyerek uyarımı yaptığımda kahkaha atıp kolunu omzuma attı. Gözlerim gülüşünde takılı kalırken kahkahası kısa sürdü. Mavi gözlerini bana çevirdiğinde gülümseyip cevabı olumlu olmadan sormayı durdurmayacağım soruyu dillendirdim.

"Gidiyor muyuz?"

Minik tebessümüme ev sahipliği yapan dudaklarıma bir süre baktıktan sonra "Ne yapacağım ben seninle?" diye mırıldanıp başımı göğsüne çekti.

"Gidiyoruz, Huzur Kokulu'm. Gidiyoruz."

Hemen yanımızda duran parka adım attığımızda kaslı kolunun altından çıktım. "Sallasana beni." dediğimde etrafına baktı.

"On altı yaşındayız, Çağıl. Gerçekten bunu istiyor musun?"

"Altmış yaşında değiliz, Yiğit. Hem bak kimse yok buralarda. Karizman çizilmez yani."

Oturduğum salıncakta minik ayaklarımı sallaya sallaya mızmızlandığımda Yiğit ilkbaharda olmamıza rağmen giydiği montu çıkarıp banka bıraktı. Ellerini saçlarından geçirip arkama geçtiğinde belli etmeden iç çektim. Çok yakışıklıydı.

"Ben ondan mı diyorum güzelim sanki?" deyip beni hafifçe ileri doğru ittiğinde ne kadar yakışıklı olduğuyla ilgili düşüncelerimden kurtulup salıncağın hareketlenmesiyle zincirlere sıkı sıkı tutundum.

"Ne için diyorsun?"

Meraklı meraklı sorduğum soruya karşın sesi bile kalbimi tekletmeye yetecek bir şekilde güldü. Muhtemelen bu çocuksu hallerim onu eğlendiriyordu.

"Şimdi birisi görecek. Mesela bizim yaşlarımızda bir çocuk. Gelecek, bize laf atacak bu yaşta salıncağa binilir mi diye. Sen onunla kavga edeceksin, sonra o sana saçma sapan bir şey söyleyecek. Ben de onun ağzını yüzünü dağıtıp karakolluk olacağım."

Salıncak güçlü kollarının hafif bedenimle az da olsa ağırlaşan salıncağa etkisini göstermek istecesine iyice hızlanırken kulaklarıma dolan rüzgardan ve aramızda bir açılıp bir kapanan mesafeden dolayı sesimi yükselterek konuştum.

"Karakolluk olsan da bir şey olmaz. Bir gün nezarethanede kalır, çıkarsın."

Gülerek konuştuğumda mavi gözlerime ters bir bakış attıktan sonra beni sallamaya devam ederken ayıplarcasına konuştu.

"Nasıl bir şey olmaz? Üzüleceksin."










































































































Huzur Kokulu | TextingOpowieści tętniące życiem. Odkryj je teraz