3.4

7.6K 424 4
                                    

"Lunapark mı? Rüzgar bizi lunaparka mı getirdi? Gerçekten mi?"

"Söylenmeyi bırak, Çağıl. Lunaparka gitmeyi sevdiğini biliyorum."

"Beni kendimden iyi tanımandan nefret ediyorum."

Homurdanmamla kahkaha attı. Bir saat önce evinden çıkmış, geze geze lunaparka gelmiştik ve memnuniyetsiz davranmaya çalışsam da bu kararın oldukça yerinde olduğuyla ilgili hemfikir olduğumuza emindim.

"Bunların hangisine bineceğiz?"

Lunaparktaki aletlere ilk kez görüyormuşum gibi bakarken Yiğit gülümseyerek beni izliyordu. Ona döndüğüm zaman toparlandı.

Huzur Kokulu, Gökyüzü Gözlü'nün güldüğünü görmese bile hissederdi. Bilmiyor muydu?

"Bilmem."

Omuz silkerek umrunda da olmadığını gösterdiğinde "Atlıkarıncaya binelim." diye şakıdım. Gözleri irileşirken "Yok artık, Çağıl! On dokuz yaşındayız ve atlıkarıncaya mı bineceğiz?" diye tepki gösterdi.

"Evet." dedikten sonra sırıttım. "Merak etme, yaşın tutuyor."

Gözlerini kısıp bana tehlikeli bir bakış attığında kahkaha attım.

"Ben senden büyüğüm, Çağıl. Biliyorsun, değil mi?"

Sorduğu soruyla homurdandım.

"Büyük olmasan ne olacak sanki? Şu boya bak. Zürafa gibisin mübarek."

Kahkaha attığında bir süre onu izledikten sonra gülmeye başladım ve biz; neredeyse on dakika boyunca, insanların tuhaf bakışlarını umursamadan lunaparkta ortasında gülmeye devam ettik.

Kuş yine uçuyordu ama gökyüzünün değiştiğinin farkında değildi.

Huzur Kokulu | TextingWhere stories live. Discover now