5.9

8.8K 424 70
                                    

"Yiğit, gelir misin?"

Çağıl'la içinde bulunduğumuz bir buçuk saat boyunca herkesin tek tek gelip benimle konuşmaya çalıştığı, beni teselli edemeyeceklerini anladıklarında da çıktıkları odaya Mert girdiğinde başımı o tarafa çevirmiştim.

"Neden?"

Bitkin sorumla sıkıntılı bir şekilde nefes verdi.

"Çağıl'ın ablası arıyor. Açmadık ama bir türlü bırakmadı aramayı. Böyle giderse velveleye verecek ortalığı."

Başımı anladığımı belli edercesine sallayıp oldukça hareketsiz bir şekilde uyuduğu için ara sıra nefes alıyor mu diye kontrol ettiğim Çağıl'a kısa bir bakış fırlattım. Kalkıp sessizce dışarı çıktığımda Mert beni mutfağa sürüklemişti.

Cam masanın yanındaki sandalyelerden birinde oturan Melek beni görür görmez ayağa kalkıp elindeki telefonu elime tutuşturdu.

"Aç."

Bu kadar telaşlanmalarına bir mana veremezken telefonu kaşlarımı çatarak kulağıma götürdüm.

"Alo, Çağıl. Nerdesin sen? Neden hemen açılmıyor bu telefon? Yüreğime mi indirmek isti-"

Deniz abla, Çağıl'ın hızlı konuşma özelliğini kimden aldığını bir kere daha anlamama neden olacak bir biçimde konuştuğunda bu soruların ardı arkasının kesilmeyeceğini anlayıp sözünü yarıda kestim.

"Deniz abla, ben Yiğit."

Telefonun ucundan bir süre ses gelmedi.

"Yiğit? Çağıl nerde?"

Deniz ablanın şaşırmış sesi kulaklarıma dolduğunda sessiz kaldım çünkü diyebileceğim bir şey yoktu.

Gökyüzü Gözlü, nasıl hesabını verebilirdi Huzur Kokulu'nun kopan kanatlarının?

"Yiğit?"

Deniz abla sabırsızlığını belli ettiğinde "Uyuyor şu an." dedim bitkinliğimi üstümden atmaya çalışırken. "Benim evimdeyiz."

"Bir şey oldu, değil mi? Kriz mi geçirdi?"

Deniz abla aniden yorgunlaşan sesiyle kendisine hiç yakıştıramadığım bir yavaşlıkla sorularını sorduğunda boğazımı temizleyip "Evet." dedim sakince.

"Oraya gelmeyeceğim, Yiğit. Konuşacaklarınız vardır."

Derin bir nefes alıp omuzlarımım düşmesine sebep olduğumda Selin ağzını oynatarak "Ne diyor?" diye sordu. Elimi bir dakika anlamında kaldırıp konuşmaya devam eden Deniz ablaya odakladım dikkatimi.

"Dikkatli ol, olur mu? Sakın Çağıl'ın yanından ayrılma. Kendine zarar vermesine izin verme."

Dediklerine bir anlam veremeyerek kaşlarımı çattığımda telefonun kapandığını duymamla çatılan kaşlarım alnımı gezmek istercesine havalandı.

"Ne dedi?"

Ceylin oturduğu sandalyeden kalkmadan merakla bana baktığında "Gelmeyeceğim, konuşacaklarınız vardır, dedi. Bir de kendine zarar vermesine izin verme dedi."

Mert kaşlarını çatıp diğerlerine baktığında onlar da anlamadıklarını belirtilerine hareketler yaptılar. Kahverengi gözleri bu hareketlerin ardından bana döndüğünde konuşmak için ağzını açtı ama gelen kırılma sesiyle tekrar kapatmak zorunda kaldı.

"İstemiyorum! Çık artık zihnimden."

Evin içinde hafifçe yankılanan kırılma sesinin Çağıl'ın uyuduğu odadan geldiğini anlamam bir saniyemi bile almazken duyduğumuz bağırış beni onayladı. Bu yüzden hızlıca Çağıl'ın odasına yöneldiğimde diğerleri de peşimden gelirken kapıyı hızlıca açtım.

"Çağıl!"

Çağıl irkilerek mavi gözlerini bize çevirdiğinde kızarık gözleri ve solan yüzü dikkatimi çekti. Kırılma sesinin nerden geldiğini anlamak için gözlerimi odada gezdirmeye başlayacağım sırada elindeki cam kırığı dikkatimi çekti.

"Çağıl!"

Ne yapacağını anlayıp ona doğru bir adım atarak bağırdığımda geriye çekildi ve elindeki cam kırığını parmak boğumlarını beyazlatacak kadar sıkarken titrek bir sesle konuştu.

"Yaklaşma, Yiğit."

Gözlerim bir anlığına yere damlayan kan damlalarına kaydığında Çağıl sıkıca tuttuğu cam kırığını elinde daha da sıktı.

"Çağıl, hayır!"

Bu sefer bağıran kişi Melek olurken Çağıl bakışlarını hiç acele etmeden Melek'e çevirdi. Amacının kendini öldürmek olmadığını biliyordum çünkü cam kırığını bileğine kati suretle yaklaştırmıyor, sadece elinde sıkıyordu.

"O elindekini bırak, sonra konuşalım. Olur mu?"

Melek Çağıl'ı vazgeçirmek için dingin bir sesle konuştuğunda Çağıl istediği yapılmamış bir çocuk gibi omuzlarını silkip bileğine oldukça uzak tuttuğu cam kırığına baktı.

"İstemiyorum."

Kırık bir sesle konuştuğunda "Lütfen, güzelim." diyerek söze karıştım. "İstediğin her şeyi yaparım. Lütfen, bırak o elindekini."

Dolan gözlerini ona yalvarırcasına bakan gözlerime dikti. Dudakları titrerken elindekini sıkmayı biraz olsun bırakıp burnunu çekerek "Her şeyi mi?" diye sordu yavaşça.

Dudaklarım endişemi belli eder bir şekilde kıvrıldığında vazgeçmesinden korkarak hızlıca kafa salladım.

"Her şeyi."

"Peki benimle uyur musun?"

İsteği üzerimde bir tokat etkisi yaratırken dolan gözlerimi bunu ona ben yaptım demek istercesine arkamda biriken ve bizi dolu gözlerle izleyen topluluğa çevirdim. Kısa bir süre onlarda oyalanıp Çağıl'a döndüğümde "Uyurum, güzelim." dedim yavaşça.

"Tamam o zaman." deyip elini uzattı. Avucunu açar açmaz kana bulanan cam kırığını elinden alıp komodinin üzerine koydum ve minik bedenini kollarımın arasına aldım. Güzel kokusu burun deliklerimden içeriye dolarken "Şükürler olsun." diye fısıldayıp geri çekildim ve yere damlayan kan damlalarının kaynağı elini elime aldım.

Canının acıdığını hissettiğim için yüzüm buruşurken elini çekmeye çalıştığında gözlerimi ona çevirdim.

"Pansuman yapmamız lazım." deyip elini bırakmadığımda "İğreniyorsun ama." diye fısıldadı. Kaşlarımı çatıp "Bu da nerden çıktı?" diye sorduğumda çekingen bir sesle "Yüzünü buruşturmadın mı?" diye sordu.

Yüzüm yumuşarken "Gel, güzelim." deyip banyoya yönlendirdim yorgun bedenini.

Eski günlerde gibiydik.

Kim bilir? Huzur Kokulu belki tekrardan uçardı Gökyüzü Gözlü'ye.

Huzur Kokulu | TextingNơi câu chuyện tồn tại. Hãy khám phá bây giờ