2.9

7.6K 478 88
                                    

"Hoş geldiniz."

Ablam gereksiz bir mutlulukla şakıdığında belli etmemeye çalışsalar da kapının önünde bekleyen ve üniversiteden anket yapmak için gelen gençleri andıran grubun şaşırdığı belli oluyordu ve eminim ablam da bunu anlamıştı. Ablanızın psikoloji okumasının iyi yanları olduğu gibi kötü yanları da vardı. Örnek vermek gerekirse neler hissettiğinizi şıp diye anlıyordu ve siz itiraz bile edemiyordunuz.

"Hoş bulduk."

Selin kısık bir sesle ablama karşılık verirken kalabalık grup içeri girdi. Eve adım sesleri dolarken evimiz uzun süredir birilerini ağırlamadığı için şu anın gerçekliğinden şüphe duyuyordu.

"Siz odama geçin. Ben geliyorum."

Yorgun bir sesle mırıldandığımda Yiğit kafasıyla onayladığını belirtti. Mutfağa doğru ilerlerken aradan neredeyse bir buçuk yıl geçmiş olduğunu düşünerek ekleme yaptım.

"Sağdan ikinci kapı, siyah boyalı olan."

Yiğit'ten

Çağıl arkamızda bağırarak ekleme yaptığında Mert kafasını iki yana sallayarak güldü. Bu evi bir yıl boyunca neredeyse her gün aklımızda canladırdığımızı Çağıl bilmediği ve saf saf bağırdığı için gülüyordu.

Allah aşkına, kalbimdekinin beynimdekilerini nasıl silebilirdim?

Siyah kapının önüne geldiğimde kaşlarımı kaldırdım. Eskiden kapısının beyaz olduğu aklıma gelince ayrı kaldığımız zamanlarda değiştirdiği tek şeyin okulu olmadığını anlamam birkaç saniyemi aldı.

Umursamamış gözüktüm ama onunla ilgili olan her şeyi hala daha umursuyordum.

Topluca içeri girdiğimizde -beş kişiydik- duraksamadan edemedim. Odanın duvarları siyahtı, çift kişilik yatağın nevresimi siyahtı, üç gözlü gardırop siyahtı, pencerenin önündeki geniş çalışma masası siyahtı.

Renkli olan birkaç şey vardı. Onlar da duvara asılan mantar pano, yine siyah komodinin üzerindeki içinde ne resmi olduğunu görmediğim çerçeveler; çerçevelerin yanında duran, bizden intikam almak için bir şeyler yaptığında olay mahaline bıraktığı sarı oyuncak taksiler ve duvara asılı posterlerdi.

"Vay anasını!"

Mert şaşkınlığını özel bir tabirle belli ederken sarı taksilere yaklaştım. Birbirinin tıpatıp aynısı olan oyuncak arabalardan birini elime aldığımda Ceylin kaşlarını çatıp elimdeki taksiyi aldı. Ne olduğunu anladığında ağzı şaşkınlıkla açılırken Melek de taksiye bakıyordu. Selin ise mantar panoya bakmakla meşguldü.

Ceylin elindeki arabayı bana uzattığında dikkatlice aldım ve çerçevelerin yanına koydum. Selin'in yanına gidip mantar panoyu incelemeye başlayacaktım ki çerçevelettirilmiş fotoğraflar dikkatimi çekti. Ağzım oldukça nadir zamanlarda olduğu gibi açılırken "Yok artık!" diye fısıldadım. Herkes bana dönüp sorarcasına baktığında çerçevelerden birini kaldırdım.

"İyi de bu... biziz."

Bizdik. O fotoğraftakiler bizdik. Beyaz olduğumuz zamanlardandı fotoğraf.

Melek sorarcasına konuştuğunda ne diyeceğimi bilmediğim için başımla onayladım. Ardından bu onaylama tarzı beynime yeterli gelmemiş olacak ki konuştum.

"Evet, üç tane çerçeve var. İkisinde biz varız. Birindeyse annesi, babası ve ablası."

Çağıl'ın ailesine olan hassaslığı gözümün önüne geldiğinde yüzümü buruşturmamak için zor tuttum kendimi. Sevgili olduğumuz zamanlarda ailesinin bir trafik kazasında öldüğünü ve hiç evlenmemiş ablasının onu büyüttüğünü anlatmıştı.

O gün ağladığını da hatırlıyordum ama kızaran gözleri aklıma geldiği an kalbimde bir ağrı hissettiğim için bundan kendi kendime konuşurken bile bahsetmeyeye dikkat ediyordum.

"Asıl buraya bakın."

Selin gerçekten önemli bir şey bulmuş olduğunu sesiyle belli ediyordu. Hepimiz yanına toplanıp mantar panoya baktığımızda Mert ellerini gazete sayfalarından kesilmiş bir haberin üzerinde gezdirdi.

"İyi de bunlar..."

Söyleyecek bir şey bulamamış ki sustu. Hepimiz panonun hepsini kaplayan haberlere bir bir göz gezdirirken bir şey dikkatimi çekti. Hepsi taciz ve tecavüz haberiydi.

"Ben size söylemedim ama genelde temas korkuları, özellikle sonradan ortaya çıkanlar bir travma sonucu oluşuyor. Bu haberler, biri ona dokunduğunda dokunmaması için yalvarması, hıçkıra hıçkıra ağlayıp bayılması... Bunlar tesadüfen ortaya çıkmış olamaz."

Selin oldukça mantıklı bir şekilde konuştuğunda dillendirmese bile nasıl bir ihtimali aklına getirdiğini hepimiz biliyorduk. "Öyle bir şey olmamıştır." diyerek kestirip attığımda buna inanmayı her şeyden çok istiyordum ama bu isteğim, aklımdaki karamsar düşünceleri emgelleyemiyordu.

Dokunmaya kıyamadığıma dokunmuş olamazlardı, değil mi?

Huzur Kokulu | TextingWhere stories live. Discover now