51) Buraya Kadar.

20.8K 980 670
                                    


Bölümü daha erken yayımlayacaktım ama aniden misafirim geldi, son kez okuma fırsatım bile olmadı. Daha fazla beklemenizi istemiyorum. O nedenle kusurum varsa affola. İyi okumalar.      ❤️❤️

Her kadının gönül sarayında yiğit bir adam yatar ve günün birinde onu bulacağı umuduna tutunurdu. Tazecik bir genç kız olduğu andan itibaren hayaller kurar, yuvasını yapar, çoluk çocuğa karışır, belki de bebeklerinin ninnilerini bile söylerdi.

Hülya'nın da diğer genç kızlardan bir farkı yoktu, aynı hayalleri kurdu, aynı şarkılarla umutlandı, ayakları yerden kesildi. Ferhat'ı sevdi, ona güvendi, sorgusuz sualsiz elini tuttu, aşkı uğruna hatalar yaptı. Yaktı, yıktı, yandı, yıkıldı. Yolun sonunda gönlünü kaptırdığı adamın, hayallerindeki yiğit olmadığını anlaması en acısıydı.

O gece, diğer kadını gördüğünde yüreğine düşen ateş, derin bir iz bırakacaktı. Başına gelenlerin hiçbir gerekçesi yada mazereti olamazdı ama ona sebepler, mazeretler sunuldu.

Sevdiği adam, gözünün içine baka baka ona fütursuzca açıklamalar yaptı, alışmasını istedi. Geçmişi yüzüne vurmaktan, hatalarını hatırlatmaktan, acısını katlamaktan çekinmedi. Gecenin kör karanlığı dahi bir kadının acılarını örtemezdi.

Yükselen sesler, edilen sözler, kırılan kalpler, hepsi bir geceye sığdı. En güzel anılarına, en mutlu anlarına ev sahipliği yapan o oda, kadının zindanı olmuştu. Ferhat, Hülya'yı o odanın içinde tutarak yanında tutabileceğine inanıyordu. İkna edecekti, sakinleştirecekti, her şeyi yoluna koyacaktı, hep böyle olmaz mıydı? Kim bilir belki de olmazdı.

Sabah oldu, güneş doğdu, ikisi de doğru dürüst uykuya dalamamıştı. Hayat devam etmeliydi, edecekti, kadın, yataktan kalktı, kocasının yüzüne bakmadan odadan çıktı. Adamın diyecek sözü yoktu, tüm söylenecekleri, hatta söylenmeyecekleri tüketmişti. "Sükut ikrardan gelir" sözüne inanarak, karısının sessizliğini kabullenme olarak algılayan adam derin bir nefes aldı.

Ona göre başka yol yoktu, elinden bir şey gelmiyordu, Hülya'ya biraz zaman verecek ondan sonra Zeliha'ya gidecekti. Aşiretin beklediği bebeği, ailesinin beklediği torunu o kadın doğuracaktı.

Hülya, yaşadığı üç uzun günde kendisine layık görülen hayatın ne menem bir şey olduğunu anlamıştı. Sessiz sedasız bir kızdı Zeliha, bir kez bile başını kaldırıp yüzüne bakmamış, tek kelam etmemişti. En az Hülya kadar üzgün olduğu her halinden belliydi. İki kadın, tek bir adama mahkûm edilmenin ızdırabını kendi içinde yaşarken, aynı evin içine kısılıp kalmışlardı.

Meryem hanım, kaynanalığın şanından saydığı pervasızlıkla ikisine de insaf etmemiş, sürekli yüz yüze gelmeleri için elinden geleni yapmıştı.

Mutfak ayrı eziyet olmuş, hazırladıkları her yemeğe damla damla ızdırap katmışlardı. Büyük yemek masası zehir zıkkım yuttukları işkence mahalli olmuştu. Hülya, sevdiği adamın, kumasına attığı bakışları izlerken bedeninin her noktasında hissetmişti acıyı, pişmanlığı.

Bu muydu? Uğruna her şeyi göze aldığı adam, şu an yanında oturan adam mıydı? Bu kabusu yaşamaya kaç gün dayanabilirdi? Diğerleri nasıl dayanıyordu? Bu acıyı ruhundan, bedeninden söküp atmak için ne yapmalıydı? Ya pişmanlık? Leyla'nın, Esma'nın yaşadıkları, hepsi bir bir gelip yüreğine çöreklendi. Nasıl böyle bir yola girmişti?

Ferhat'ın bugün değilse yarın, kızın yanına gideceği gün gibi aşikardı. Her gece ona laf anlatmaya çalışan adamın, gözlerinden okunan bezginlik kalbini paramparça etmeye yetiyordu. Adam, üç günde usanmış mıydı? Bu kadar mı kolaydı?

LEYLA (Tamamlandı)Nơi câu chuyện tồn tại. Hãy khám phá bây giờ