6) Çıkmaz Sokak

18K 918 53
                                    

Merhabalar, hikayemi okuduğunuz için, oylarınız için çok teşekkür ederim. Yorumlarınızı da bekliyorum. Fikirleriniz benim için değerlidir. Aslında gerçek olaylar bu bölümden itibaren gelişiyor, iyi okumalar.

Demir ardında sessiz bir konak bırakmıştı ilk anda herkes bu ani gidişin şaşkınlığıyla bir kaç dakika dondu kaldı. Mustafa ağa olduğu yere yığılmamak için bastonuna tutundu, Murat babasını tutup oturttu. Fatma hanım kızlarıyla yukarıda oturmuş kara kara düşünürken, avluda ki seslere koşmuş, daha merdivenlerin sonuna gelemeden her şey olup bitmişti. Demir ardına bile bakmadan gitmişti. Hülya annesinin peşinden gelmiş ama korkudan ilerleyememiş merdiven başında kalakalmıştı, annesinin feryadını duyunca düşmemek için tırabzanlara tutundu. İçini kesif bir pişmanlık doldurdu, ne yapmıştı böyle, nasıl bir çıkmaza sürüklemişti ailesini, kaçıp gidebileceklerini nasıl düşünebilmişti? Şimdi pişmanlık için çok geçti, gözyaşları yanaklarından süzülürken, acıyla kavruldu. Ölmek tek çareydi, sevdiği adamla birlikte ölmekten başka bir yol yoktu. Kemal belinden silahını çektiği gibi Murat'ın eline tutuşturdu.
" Demir ağa kaçtığına göre iş sana kaldı, ya senden büyük olsa bile, Esma ile evlenirsin ya da namusunu temizlersin, getirin Ferhat'la Hülya'yı "
Murat eline verilen silaha baktı, nasıl olacaktı, şimdi ne yapacaktı, kendisinden altı yedi yaş büyük bir kadınla evlenmesi, hem aşiret bunu kabul etmemişti, ablasının katili olması isteniyordu, gözleri doldu delikanlının, onun bu halini gören Kemal
"Hiç biriniz beş para etmezsiniz lan, erkeklik bize kaldı yine" diyerek merdivenlerde donup kalmış geç kıza döndü, soluğu merdivenlerde alan Kemal, Hülya'yı kolundan tuttuğu gibi avlunun ortasına sürükleyip yere doğru ittirdi, şimdi genç kız başını önüne eğmiş olarak avlunun ortasında dizlerinin üzerinde kalakalmıştı. Sevmek, sevdiğinle evlenmek bir suç sayılmıştı, sevdiğine gitmek gibi bir lüksü olamazdı bir genç kızın, işler yolunda giderse bazen sevdiğin kısmet olurdu ama bazen, herzaman değil. Şimdi kabullenmek düşerdi Hülya'ya, Fatma hanımın ana yüreği dayanamadı, feryadı koparmasıyla kendini kızının önüne attı.
"Dur Kemal dur, kıyma kızıma, ben ikna ederim Demir'i, oğlum dinler, dinleyecek anasını, dur kurbanın olayım, yapma" Kemal silahını indirdi, yengesine acıyarak baktı.
"Hiç sanmıyorum, kimse umurunda değildir senin oğlunun, bir kadının elinde oyuncak olmuş bizim çakma ağa" diyerek alay etti. Fatma hanım telefona sarıldı, Demir'i aramaktan başka çaresi yoktu, anasıydı, dokuz ay karnında taşımış, sancılarla doğurmuş, zorluklarla büyütmüştü. Elbette bu hakkı kendinde görüyor, oğlunun onu ezip geçemeyeceğini düşünüyordu. Bu topraklarda aşk meşk çok sonra gelirdi, hayatın gerçekleri ise bambaşkaydı, bir kadının aşkı uğruna hepsini ortada bırakmak bir ağaya yakışmazdı, onun oğluna hiç yakışmazdı. Gelini iyiydi, güzeldi ama bir evlat verememişti oğluna, daha da önemlisi bu berdel her halükarda olmak zorundaydı, kızının hayatı söz konusuydu. Fatma hanım bu şehirde doğmuş büyümüş, gelenekleri kabullenmiş, bu kurallar zincirine göre yaşanan hayatlara aşinaydı. Gelini üzülecekti ama ilk defa kuma ona gelmiyordu, ölüm yoktu ucunda, ne demişler önce can sonra canan, söylemesi kolay yaşaması zordu, bilemedi, olacakları hesap edemedi. Hülya'nın uğruna oğlunu gelinini feda ederken tek derdi can kurtarmaktı ama...
Demir can havliyle çıktığı yolda hızla ilerliyor, tek kelime etmiyordu. Leyla'nın zihni olanların hızına yetişemiyordu, ürkek mavilerini kocasına çevirdi, onun öfkeli, sıkıntılı hali soru sormasını zorlaştırıyor, genç kadını çıkmaza sokuyordu ancak kendini tutamadı
"Demir, ne olur bir şey söyle, anlamak istiyorum neler oluyor? İstanbul'a mı dönüyoruz?"
Demir sıkkın gözlerini karısına çevirdi, ne söylese bilemedi bir an, telefonu çalmaya başladı, bu kez kurtarıcısı değildi o telefon, vereceği cevabı daha da zora sokan bir aramaydı gelen, annesi arıyordu, açmak istemedi, annesinin söyleyeceklerinden korkuyordu ama korkunun ecele faydası yoktu. Çaresiz cevapladı telefonu
"Oğul, neredesin? Nereye gidersin böyle, evimiz ocağımız yanarken sana kaçmak yakıştı mı? Kızkardeşinin başına dayanmış bir silah varken gitmek Demir ağaya yakıştı mı? Analık hakkımı helal etmem sana, döneceksin geriye ve yapman gerekeni yapacaksın, bekliyorum seni" Demir sustu kaldı, annesi hakkıyla tehdit ediyordu, kardeşi ölümün pençesine düşmüştü, Demir ne yapacaktı şimdi? Dört bir yandan kuşatılmıştı, cephanesi tükenmişti, savaşı kaybetmişti. Yenilmişti Demir, teslim olmaktan başka çare bırakmamıştı hayat, umudu kalmadı, bundan sonrası hüsrandı, yıkımdı, bitmişti her şey. Demir'in mutlu günleri noktalanmıştı, dolu dolu gözleriyle üst üste yutkundu ama nafile boğazında ki yumru öylece duruyor, nefes aldırmıyordu. Sevdiği kadın.. Leyla'sı.. nasıl yapardı, nasıl yaşatırdı bu acıyı ona? Ya kardeşinin ölümüne nasıl göz yumacaktı?
"Ölümden gayrı her şeye çare bulunurdu değil mi?" Bu düşünceye tutunmak zorundaydı, önce kardeşinin hayatını kurtaracaktı. Zaten ikinci bir kadını gerçek anlamda kabullenecek değildi. Bir yolunu bulacaktı elbette. Arabayı durdurdu,
"Geliyorum anacım, oğlun geliyor" dedi telefonu kapattı. Leyla'ya baktı dolu dolu gözlerle bu kez, karısına atıldı apansız, sımsıkı sardı sevdiğini, henüz sarabiliyorken kolları,
"Geri dönüyoruz Leylam, her şeyi konuşacağız seninle ama beni dinle, ne olur dinle ve ne kadar zor olsa da anlamaya çalış" gözleriyle adeta yalvardı sevdiğine.
Leyla Demir'in anlatmasına hacet kalmadan anladı olanları, kocası direnmişti ama yenilmişti dolayısıyla Leyla savaşamadan hükmen mağlup ilan edilmişti. Bundan sonra Leyla'ya bu savaş meydanında ya ölmek ya başı dik olarak meydanı terketmek düşerdi, Öleyim demekle ölemeyecekti ya, Leyla'ya yol görünmüştü besbelli. Kocası ona sormuyordu, seçenek sunmuyor, kabul etmesini bekliyordu. Şimdi adamın bir karısı daha olacaktı öyle mi? Bu nasıl bir acıydı böyle, kadının içine kor ateşler düşmüştü.
Demir belli etmemeye çalışarak izledi karısını, Leyla sormaktan vazgeçmişti, sormuyordu, güzel gözlerine hüznün en koyusu inmişti daha şimdiden, düşünüp karar vermiş gibiydi bu kısa zaman diliminde, uzanıp elini tuttu sıkıca, küçük, narin, bembeyaz elleri vardı karısının, dudaklarına götürdü, öptü, öptü, bir damla düştü o narin ellere, ilk damlaydı adamın gözünden düşen, son olmayacağı da aşikardı.
Leyla'nın göz yaşları izinsiz süzüldü güzel gözlerinden, konuşmadı, konuşamadı. Araba geldiği yolları yavaş yavaş döndü bu kez, bu yolun sonu perişanlıktı, yıkımdı bu iki aşık için, ama kaçınılmazdı.
Demir omuzları çökmüş, kara gözleri dipsiz kuyular gibi bakarken arabasından indi, kendinden beklenmeyecek bir sükunetle karısının kapısını açtı, elini uzattı karısına, Leyla kısa bir an kararsız kalsa da kocasının elini tuttu ürkekçe indi arabadan, bir kez daha girdiler konağa elele. Demir'i gören annesi boynuna sarılıp ağlamaya başladı.
"Biliyordum döneceğini, bırakamayacağını biliyordum, aslanım, son ver artık çilemize, bitir bu işkenceyi, anan kurban olsun sana oğul" Fatma hanım, son ver çilemize, bitir bu işkenceyi diyordu ya, aslında öl diyordu, kor ateşlerde yan diyordu oğluna, ilerisini düşünmüyordu kızının, damadının canını kurtarıyor, Demir'i, Leyla'yı aklına bile getirmiyordu. Erkek adama ne olur düşüncesi hakimdi arka planda muhtemelen, Fatma hanımın hesap edemediği yada etmediği ayrıntı çoktu aslında. Fatma hanım oğlunun hayatını nasıl bir cendereye soktuğunu bilemedi, Leyla'nın acısını düşünmedi bile, yaşayıp giderler herkes gibi dedi kendince, yanıldığını hem de çok yanıldığını anladığında çok geç olacağını da bilemedi tabi.
Demir son kez konuşmak istedi erkek erkeğe, gene bir çalışma odası meclisi kuruldu, Demir gene isyan etti, Devran gene kahroldu, gene sustu, Murat bana söz düşmez dedi başını önüne eğdi, Mustafa ağa baba olarak son kez olması gerekeni ortaya koydu kendince, Ahmet ağa bu kez Kemal'i gözleriyle susturmuştu. Herkes Demir'in sessiz yenilgisini farketmişti, son çırpınışlardı bunlar, ne yazık ki Demir çırpındıkça battı.
"Dediğin gibi olsun baba, beni, hayatımı bitirdi sizin bu çarpık düzeniniz. Artık eski Demir yok, sen oğlunu kendi ellerinle öldürdün, bu düzene kurban verdin, kimse eski Demir'i aramasın bundan böyle, madem Demir ağa olduk, madem düzene uyduk bundan sonra hayatım hakkında tek bir müdahale istemiyorum, hala bir hayatım kaldıysa tabi. Şimdi berdel yapılacak dediniz, ben karımın üstüne kuma alacağım öyle mi? Kim bu kız, ne bekliyor bu hayattan, biliyor mu karısına aşık bir adama geldiğini? Bu arada benim karım kısır değil, aşiret ne biliyor bunu, hemen yaftaladınız karımı. Keza öyle olsa bile ben başka kadından çocuk yapmam. Bu kız razı mı berdele? Konuşmam lazım hepsini, ama önce karımla konuşmam lazım."
Başını önüne eğdi, kara kara düşünceler aldı Demir'i, karısıyla nasıl konuşacaktı, ne diyecekti?
"Demir, oğlum, seni öldürmüşüz gibi bakma öyle seni karından ayıran yok, bir karın daha olması üzecektir onu mutlaka, sen de zorlanacaksın iki kadın arasında ancak bu hem dinimizde hem töremizde var olan, kabul gören bir durumdur. Zaruri bir berdel söz konusu, ölüm kalım meselesi, kimse sana karını sevme demiyor, sorumluluklarını unutma yeter. Karını ikna etmek sana düşer, sözünün üstüne söz söyleme hakkı yok kimsenin, bu karın bile olsa. Sözünü dinleteceksin, ağasın sen, karına söz geçiremezsen aleme madara oluruz, kimseye sözümüz geçmez olur"
Demir boş gözlerle baktı babasına, ne demiş atalarımız " koyun can derdinde, kasap et derdinde" Demir ne düşünüyor, babası neler diyordu. Konuşmak, dil dökmek beyhude geldi Demir'e bundan sonra, aynı pencereden bakmaları asla mümkün değildi, ne dese anlatamazdı derdini, sustu.
Yerinden kalktı, kapıdan çıkmadan önce döndü
"Abi, şu kızla beni bir konuştur, bahçedeyim"
Demir bahçede ki sedire oturdu, Zeynep önüne sade, acı bir kahve koydu, hayatı gibiydi kahvesi de. Biraz sonra Gülsüm elinde telefonla geldi, Demir telefonu alıp bahçede ki ağaçlara doğru yürürken isteksizce konuşmaya başladı.
" Alo, Demir ben, Kimsiniz"
"Esma"
"Esma kaç yaşındasın"
"Yirmi yedi ağam"
Demir konuşmalarının ne kadar garip olduğunun farkında bile değildi, belki bu kız kabul etmezdi, olabilir miydi? Kendisi koca ağa bu durumu durduramamışken bu kız ne yapabilirdi.
"Esma bu berdel işine rızan var mıdır? Beni tanıyor musun? Evli olduğumu, karıma aşık olduğumu biliyor musun? Başka bir kadını asla sevemeyeceğimi, karım olarak görmeyeceğimi, istemediğimi biliyor musun? Bu berdeli hala istiyor musun, kuma olmayı hala kabul ediyor musun?" Genç adam nefes almadan sıraladığı sözlerle durumun ne kadar vahim olduğunu anlatmaya çalışırken çıldırmak üzereydi. Telefonu tutan eli titriyor, diğer eliyle saçlarını çekiştirip duruyordu.
"Ağam seni biliyorum, tanırım uzaktan, söylediklerinin çoğunu bilirim, kardeşim için kabul ediyorum berdeli, seçme şansım yoktu ama olsaydı bile kabul ederdim, kardeşimin ölmesini istemiyorum."
"Esma...mutluluk yok bize bunu bil, ben karımı seviyorum, benden sana koca olmaz, üzülmeni istemem ama elimden birşey gelmez, formalitede kalacak bu berdel. Baştan bil! Benden beklentin olmasın, tek kazancın kardeşinin hayatı bunu unutma!" diyip telefonu kapattı.
Esma Gülsüm'ün arayıp Demir ağa seninle konuşmak istiyor dediğinde şaşırmış, ne düşüneceğini bilememişti. Daha ne diyeceğini bilemez haldeyken Demir telefonu almış peş peşe sıralamıştı cümlelerini. Esma kısa cevaplarla konuşmayı sürdürmek zorunda kalmıştı, Demir ağa söyleyeceklerini söylemiş konuşmayı sonlandırmıştı. Koskoca ağaya ne diyebilirdi ki Esma çaresiz kabullenmişti, susmuştu.
Demir konuşmanın acımasız içeriğinin farkındaydı, bu kız da kurbanlardan biriydi ancak karısını koruyamamış bir adam ikinci bir kadını nasıl koruyacaktı ki bunca acıdan. Şimdi en zor olana gelmişti sıra, ayaklarını sürüyerek karısıyla yaşadıkları çatı katına doğru yürümeye başladı. Karısına açıklamak, anlatmak ne zordu, ne demeliydi, nasıl başlamalıydı? Kendini yatak odasının önünde buldu, eli kapı koluna uzandı, içeriden karısının hıçkırık sesleri geliyordu, ağlıyordu canının içi, daha hiç bir şey söylemeden her şey ortada değil miydi? Karısı zehir gibi bir zekaya sahipti, onca işi çekip çeviren kadın bu kadar aşikar olanı mı anlamayacaktı. Çaresiz içeri girdi.
Leyla yatağına kıvrılmış yatıyordu, küçücük görünüyordu, koca yatakta, gözyaşları sel olmuş akıyordu, fındık burnu kıpkırmızı olmuştu. Demir karısının yanına vardı iki adımda, kollarına alıp sımsıkı sarıldı.
"Leylam...gözümün nuru, canımın içi, biricik sevgilim..sen benim her şeyimsin. Ne olur dinle beni bak, nasıl olacak bilmiyorum ama bir çaresini bulacağız. Bu.. bu, bir formalite sadece, daha fazlası yok, olamaz. Ben direndim, lanet olsun, çok direndim, kurtulamadım. Nasıl oldu bilmiyorum, bizim başımıza bunlar nasıl geldi anlamıyorum. Durduramıyor, başa çıkamıyorum, çıldırmak işten değil, kardeşim, annem elimi kolumu bağladı. Ben bu hayata boyun eğecek adam değilim, irademi elimden aldılar, görünmez iplerle bağlanmış gibiyim, çözemiyorum. Ne olur beni bu delilikte yalnız bırakma, her şey kabulüm ama senden vazgeçemem, yapamam, beni bırakma. Ben senden başkasını istemem, yapamam, bir hal çaresi bulacağız, şimdilik başka çaremiz yok. Güzel gözlüm, yoluna öldüğüm kadın beni bırakma! " yalvardı karısına, bir taraftan öpücükler kondurdu yüzünün her bir yerine, bırakırsa gidecekmiş, ellerinden kayacakmış gibi sardı karısını. Leyla sessiz sessiz, içini çeke çeke ağladı, bir süre sonra hıçkırıkları dindi, kollarında kıpırdandı, başını kaldırıp, ağlamaktan kan çanağına dönmüş gözlerini kocasının kara gözlerine dikti. Leyla öyle hüzünlü öyle bitik bakıyordu ki Demir oracıkta ölmek istedi. Aşık olduğu güzel gözlerde gördüğü acı kaldırabileceği gibi değildi, bu acının sebebi olmak ölüm gibiydi.
"Leylam.. ölürüm yoluna.. bana böyle bakma ne olur.. benim her şeyim sensin.." gözleri bir süre birbirine takıldı kaldı, ancak irkilerek kendine gelen Leyla başını sağa sola salladı,
"Yapamam Demir, yapamam, bana öl, şuracıkta öl Leyla de ama bunu isteme, bu şekilde yapamam. Seni, çaresizliğini anlıyorum ama sen de beni anla, bırak beni gideyim ne olur"
Demir için hayat durdu o anda bırak diyordu, gitmekten söz ediyor, vazgeçiyordu sevdiği. En baştan yenilgiyi kabul ediyor, geri çekiliyordu. Aslında Demir de biliyordu bu işin sonunun hayra çıkmayacağını fakat seçim yapma şansı yoktu; her seçim bir vazgeçişti, bunun farkındaydı. Kardeşinin hayatını kurtarmayı seçmişti mecburen ve farkında değildi henüz ama Leyla'dan vazgeçmişti bilmeden. Leyla iliklerine kadar hissetmişti bu vazgeçişi, kocası gönüllü olarak, bile isteye yapmamıştı bu seçimi, zorunluluktu ancak sonuç değişmiyordu. Leyla kocasına olan aşkına rağmen, gitse de kalsa da mutluluğun artık kendisini bulmayacağını biliyordu. Kaçmak, bu cendereden, bu delilikten kurtulmak istiyordu. Leyla giderken kalbini Demir'e bıraksa da onurunu, gururunu kendine alacaktı, zaten ona da başka yol bırakmamıştı bu hayat.

LEYLA (Tamamlandı)Where stories live. Discover now