41) Film Şeridi, Suret-i Leyla.

18.4K 931 844
                                    



Leyla, gözlerini pamuk yığınlarını andıran bulutlara sabitlemişti, yüzünü uçağın küçük penceresine çevirmiş ve bulunduğu andan tamamen soyutlanmıştı. Sol yanını tutan sızı inatçı bir matkap gibi ince ince yüreğini oymaya devam ediyordu. Uçağa adımını attığı anda Urfa'da yaşadığı anlara hapsolup kalmıştı, bir uçak yolculuğuyla başlayan kötü kaderi bir türlü yakasını bırakmamıştı. Sağ elinde hissettiği sıcak dokunuşla irkilerek hafifçe başını çevirdiğinde kendisini endişeyle izleyen kocasıyla göz göze geldi. Orada gördüğü hüzüne aşinaydı, adamın kara gözlerini gölgeleyen acı daimi bir misafirdi sanki.

Demir, avucunun içine aldığı naif eli yavaşça dudaklarına götürerek parmak uçlarını öperken içini çekti. Karısının aklından geçebileceklerin listesi bir hayli uzundu, ne yaparsa yapsın silemeyeceği kötü anıları aklına kazınmıştı. Böyle anlarda o kurşunun beynini dağıtmış olmasını nasıl da istiyordu. Aşık olduğu menekşe gözlerde hüzün, gözyaşı, pişmanlık görmektense ölmeyi dileyecek hale gelmişti. Demir, gözlerini yüzünden ayırmadan içini yiyip bitiren soruyu soruverdi.

"Ne düşünüyorsun?"

"Uçak yolculuğu beni eski günlere götürdü, henüz yaralarımızın olmadığı o tasasız günlere.. şimdi.. ben senin şakağındaki yaranın, sen benim yüreğimdeki yaranın ağırlığı altında kaldık. Demir.. bazen yüreğim öyle çok acıyor ki.."

Adam, sağır olup duymamak, kör olup görmemek istiyordu ama yolu yoktu. Bir ömür bitmeyecek bir cefaya razı olmuştu, sevdiği kadının hasreti yerine bu cefayı gönüllü çekecekti.

"Senin canın her yandığında benim yüreğim yerinden sökülüyor, nefesim kesiliyor.. söyle.. acını geçirmem için bana bir yol göster. Senin için yapamayacağım hiçbir şey yok..."

Leyla, adamın kara gözlerinde gördüğü derin pişmanlığa, kedere, hüzünle baktı. Bu adama bir değil iki kez söz vermişti, ilkini tutmuştu, başlarına gelenler olmasaydı onu bırakmayı asla düşünmezdi. İkinci sözünü de tutacaktı, ona ikinci şansını vermişti, ailesi uğruna büyük bir hata yapan, ölümü seçecek kadar pişman olan, kendisi için gözünü kırpmadan ölüme giden adamı affetmişti. Bu on gün içerisinde bolca düşünecek vakti olmuştu, Demir'i defalarca yargılamış, tüm sebepleri, sonuçları enine boyuna gözden geçirmişti. Verdiği karardan dolayı pişman değildi, bundan sonrasını görmek istiyordu, yaşayıp görecekti.

"Biliyor musun? İnsanlar hep kırıp döktükten sonra pişman olmanın, özür dilemenin ne kadar anlamsız olduğundan, hataların telafisinin imkansızlığından bahseder durur ama her şeye rağmen bekler. O pişmanlığı görmeyi, hak ettiği özürü, hala değerli olduğunu hissetmeyi, gözden çıkarılmadığını bilmeyi bekler. Sen.. hiçbir zaman benden vazgeçmedin.. hata yaptın ama pişmanlığın.. nasıl desem..seni yaktı daha çok.. bu kadar çaba bir şansı hak eder. Benden boşanmayı kabul etseydin, aşireti ikna edebilirdin değil mi? Benden vazgeçseydin hayatın daha kolay olabilirdi, sen söylemesen de ben biliyorum..."

Demir, daha fazla dayanamadı, ondan vazgeçmek kendi benliğinden, kendi canından vazgeçmekti, öyle bir durumda ortada Demir namına bir şey kalmazdı.

"Sakın.. senden vazgeçersem ortada ben diye bir şey kalır mı sanıyorsun? Benim hayatım sensin.. benim yaşama sebebim sensin.. iyi olmana, mutlu olmana ihtiyacım var. Beni sevmene..bana güvenmene ihtiyacım var.. sana.. sadece sana ihtiyacım var."

"Demir.. ben iyiyim.. pişman değilim, sadece bazı şeyler kolayca silinmiyor."

Demir, gözlerini yakan arsız yaşları geri itmek için çabalayarak, sevdiği kadına sıkıca sarıldı.

LEYLA (Tamamlandı)Where stories live. Discover now