30) Buzlar Kraliçesi.

22.3K 966 679
                                    





Aylardan beri her anlamda dolmuş, taşmıştı. İçinde tuttuğu, kendine sakladığı, o üzülmesin, bu kırılmasın diye göz yumduğu şeyler dağları aşmıştı. Omuzladığı yükler belini bükmüş, her geçen gün bir önceki gününü aratır hale gelmişti. En başından iyi niyetiyle verdiği taviz durdurulamaz bir ilerlemeyi getirmiş, çevresindeki herkes bencilliğin dibine vurmuştu. Bu hayattaki en kıymetlisinin canıyla sınandığı yetmezmiş gibi son duydukları adamın tüm sağduyusunu alıp götürmüştü.

Demir, bu kelimeleri elbette sarfedecekti ama zamanlaması böyle olmayacaktı, Leyla'yı riske atacak hiçbir hareket yapmamaya kararlıydı. O gün, Esma bu eve ilk adım attığında nikaha babasının vekalet ettiğini öğrenmişti, Mustafa ağa, berdeli kabul ettiğine dair sarfettiği cümleleri hatırlatmıştı.

"Oğul, sen kabul etmedin mi? Bana, dediğin gibi olsun baba dedin, berdeli kabul ettin, nikah için onay vermiş oldun. Sanki gel nikah kıyılacak desem gelip imamın karşısına oturacaktın da şimdi onu sorgular durursun. Biz bacının canının derdine düşmüşüz, sen karını avutmanın peşindeydin."

Demir, "baba dediğin gibi olsun" sözünün ardından yaptığı tiradın hiç dikkate alınmadığını, işlerine yarayan tek cümlenin cımbızla çekilip alındığını anlamıştı. Zaten formalite olacağını düşündüğü evlilikte nikahın şaibesini düşünmek aklına bile gelmemişti. O gün Leyla'nın hastaneye kaldırılmasıyla tamamen aklını kaybetmiş her şeyi unutmuştu.

Sonrasında tek derdi bu işten nasıl kurtulacağının yolunu bulmaktı ama olmadı, kurtulamadı. Düzenin çarkına kapılan karı- koca, acımasız dişlilerin arasında paramparça olup savruldu. Esma'ya gidişi ise tam bir muammaydı, Demir, bu hatasını hiçbir yere koyamadı. Kimseye derdini anlatamadığı o günlerde, karısının canının derdine düşmek tüm şuurunu kaybetmesine yol açtı. O gece hangi akla hizmet bu hareketi yaptığını defalarca sorgulamış, mantıklı bir açıklama bulamamıştı. Yaptığını savunacak, bahaneler üretecek hali yoktu, zaten anında pişman olup, kahrolmuştu ancak yaptığı hatayı telafi etmesi de mümkün değildi.

Demir, karısına attığı her adımda, onun için yaptığı her tasarrufta ondan uzağa savrulduğunu anladığında artık her şey için çok geç olmuştu. Leyla, asla kabul etmeyeceği bu hayatta kahrolurken adamın çaresizliği günden güne büyüdü.

Bugün, herkesin gözü önünde sarfettiği kelimelerin yol açacağı depremi göze almıştı, Esma'nın ısrarcı tavrından muaf tutulacak olması bile yaşanacak sarsıntıya değerdi. Annesi de her seferinde aynı türküyü söylemekten vazgeçmek zorunda kalacaktı.

Odada bulunan herkes bir anda susmuştu, adeta kimse nefes dahi almıyordu, tabiri caizse ortama tahrip gücü yüksek bir bomba düşmüştü.

Esma, Demir'e boş boş bakıyor, hiçbir tepki vermiyordu, durumu idrak etmekte zorlanıyor, yaşadığı ana inanamıyordu. Adam onu boşamış mıydı? Bu kadar kolay mıydı? Gözleri apansız doluverdi, durumun vehametini kavramaya başladığında ayakta kalmakta güçlük çekerek, tutunacak bir yer aradı. Zaten kapının hemen yanında dikilip duruyordu, elini kapının kasasına uzatıp güçbela tutunarak ayakta kalmaya çalıştı.

Fatma hanım, oğlunun ağzından çıkanlarla olduğu yerde çakılıp kaldı, ne yaptığını anlamaya çalışırken aklına gelen ilk şey berdel olmuştu.Berdel bozulmuş muydu? Ne olacaktı şimdi? Hülya'nın evliliği ne olacaktı? Kendine gelmeye çalışırken can havliyle atıldı.

"Demir! Ne diyorsun sen? Ağzından çıkanı kulağın duyuyor mu? Gittiğin yol, yol değil, çok pişman olacaksın. Berdel olduğunu unuttun mu? Hem hamile kadını boşamak da nerede görülmüş, aklını mı kaybettin?"

LEYLA (Tamamlandı)Where stories live. Discover now