"Her geçen gün, daha da kötü oluyordu. Yanıma daha mutsuz geliyordu, daha çok benimle kalmak istiyordu. Öncesinde orayı bırakamayacağını söylerken. Bir gün bana bir şeyler anlattı." 

Heyecanla olduğum yerde doğruldum, sanırım asıl dinlemek istediğim bölüme gelmiştik. 

"Kris'in ona sürekli karşı çıktığından bahsetti. Haklı olsa bile üste çıkmak için sayısal üstünlükle tehdit ettiğini falan söyledi. Bir kavgalarında Kris kendini buranın tek sahibi sanma diye bağırmış, aslında bunu sanan sadece kendisiydi. Ona karşı nefret besliyordu, bakışlarından bile hissediyordum. Liderliğini elinden alıyordu, kendi tarafına çektiği üyeler daha baskındı ve Kris grubun kontrolünü elinden kaybetmek istemiyordu." 

"Nasıl yani? Grup bölündü mü?" 

"Hayır, gerçek bir bölünme değildi. Sadece destek olma gibi diyelim. Yine de Kris'in sözü gittikçe daha az dinlenmeye başladı, çift lider oldukları için olması gereken de zaten buydu. O bana bunları anlatırken, Kris'in her gün ondan biraz daha nefret ettiğinden bahsederken bir gün onun öldüğünü söylediler. Üstelik basit bir çatışmada." 

Demek istediğini anladığım an kalbimde hissettiğim ağırlıkla nefes alamamıştım. 

"Yalan söylüyordu, bunu o da ben de biliyorduk. Onu öldüren kendisiydi. Liderlik için, tek kalmak için onu öldürdü ve ben diğerlerine söylemeyeyim diye beni tehdit etti." 

Kris, grubuna ve arkadaşlarına ihanet etmişti. 

Ortağını öldürmüştü, en yakın arkadaşını. Beraber bu yola çıktığı kişiyi.

"Çünkü söylersen, grup üyelerinin aralarındaki bağa güvenleri azalırdı." 

Kendi kendime konuşur gibi söylediğim şeye kafasını sallayınca, ne yapacağımı bilemeyerek etrafıma baktım. Bu beklediğimden de büyük bir şeydi. 

Onlara darbe vuracağım tek yerin, en hassas noktasını bulmuştum. 

Peki neden aklıma sadece Kai'nin sürekli yanında olduğu Kris'in yüzüne bakarken aslında arkadaşının katiline baktığını bilmiyor oluşu geliyordu? 

Her şeyden önce, o bunu öğrenince ne olacaktı? 

Dostlukları bir yalan üzerine kuruluydu. Birbirleri için canlarını vereceklerini söylerken, aralarından biri sırf liderlik için diğerinin canını almıştı. 

Ne kadar pis bir yerdi burası, ne kadar kirli. 

Hiçbir duygunun kıymeti yoktu. Bundan iğrenmek ise benim hakkım bile değildi, güven duygusunu çöp eden kişilerin başında elbette ben geliyordum. 

"Seni bir daha tehdit etmesine izin vermeyeceğim ama biraz bekle, tamam mı? Hiçbir şey söyleme, benden haber bekle." 

Sadece kafasını salladığında ayağa kalktım ve kapıya doğru yürüdüm. Kafamda onlarca şey dönüyordu, aynı anda binlerce farklı şeyi düşünüyor kadar yoruluyordum.

Asıl hain, liderleriydi. İhanet onların içindeydi, en güçlü duygularının merkezindeydi.

Ne yapmam gerekiyordu? 

....

Hayat çok garipti.

Düşman dediğim insanın ayağına isteyerek gidiyordum, hem de sevmediğim yağmurun altında ıslanarak.

Attığı mesajı görür görmez, mekanı bilmesem de vakit kaybetmeden söylediği yere gelmiştim. Gelirken aklımda olan tek düşünce ise onun bana ihtiyacı olabileceğiydi.

Lyssa | KAI ✓Where stories live. Discover now