Bölüm 47

8.1K 1K 339
                                    

İyi Okumalar ♥️

Gözlerimi diktiğim karanlık, genişliyor ve beni içine alıyordu.

Kafamı kaldırdığımda gördüğüm gökyüzü, ay ve yıldızlar bile içimi boğuyordu, görmek istediğim onlar değildi.

Karanlık istiyordum, zifiri karanlık.

Küçücük bir ışık, küçücük bir umut gibi geliyordu.

Ama umut yoktu.

Bundan sonra hiç olmayacaktı, belki de hiç olmamıştı. Benim gibi insanların umudu olmazdı, benim gibi insanların verdiği savaşlar olurdu.

Taehyung gittikten sonra bunu çok daha iyi anlamıştım.

Geleceğe dair gördüğüm en güzel şey, yaşamım boyunca korumayı en çok istediğim çocuk, gözlerimin önünde tüm umutları da yanında götürmüştü. Oysa onun için ne güzel şeyler düşünüyordum, sadece mutlu olduğu anılar bırakmayı istiyordum ona.

Ona yardım etmek isterken, katili olmuştum.

Belki o bıçağı boynuna dayayan ben değildim, o an ölmesin diye canımı verebilirdim ama bu gerçeği değiştirmiyordu. O caninin soğuk bakışları altında, bana korkusuzca bakarak gitmişti Taehyung.

Sebebi ise bendim, benim yaptığım her şeyin bedelini ona ödetmişlerdi.

Kafamı yere eğdim. Buz gibi zeminde saatlerdir oturuyordum. Kendime çektiğim dizlerimle bulunduğum alanı oldukça küçültmeye çalışmıştım. Ben küçülürsem, acı da küçülecek gibi dizlerime sımsıkı sararak, ayaklarımı iyice kendime çekmiştim.

Görüş açımda tek bir şey vardı şimdi, Tae'nin ruhundan bir parça, kıpkırmızı bir leke olarak zeminde duruyordu.

Kaç kere silmişlerdi, lekeyi geçirmek için çok uğraşmışlardı ama tıpkı acı gibi leke de sadece solmuştu. Asla küçülmüyordu, asla geçmiyordu. Sadece soluyordu.

Mutluluk, hüzün, sıkıntı, keder...

Hepsi geçiyordu da acı bir yerlerde bir parçasını bırakıyordu sanki. İnsanın en zayıf noktası oluyordu, kimseyi yaklaştıramadığı köşesi.

O an, Tae'nin ölüm anı aklıma düşünce derinlere dalıyordum, bir süre nefesim kesiliyordu ama asla oradan çıkamıyordum. Karanlıkta, tam Taehyung'un gittiği yere bakınca, kulaklarımda Lay'in haykırışını duyuyordum.

Sonra gözlerimin önüne küçücük bedenin açık gözleri geliyordu.

Duymuştum, hayattan beklediğini alamayanlar, yarım kalanlar ölüme gözü açık gidermiş. Bu önemsiz bilgi aklımda yer edindiğinde, hiç bu kadar sarsıcı ve yıkıcı olacağını düşünmemiştim.

Küçücük bir çocuğun gözlerinde tüm hayatını görmüştüm, tüm acılarını ve kaybedişlerini. Artık yalnız olmayışına inanışı, güzel günleri bekleyişi.

Hepsi boşunaydı, beklediği güzel günleri onun elinden almıştım.

Acı gittikçe daha çok yoğunlaşıyordu, kafamı gökyüzüne kaldırıp düşüncelerimi dağıtmam gerekiyordu ama gözlerimi takılı kaldığı yerden çekemiyordum.

Ona ağla dediğimi hatırlıyordum, ağlamak bir manada acıyı kusmaktı. Ben bu acıyı dışarı atmak bile istemiyordum, Taehyung'tan geriye kalan tek şey buydu.

Geçmişte kalan hiçbir duygu, bu kadar sarsıcı değildi. Acı ise bambaşkaydı, hep içimdeydi. Attığım her adımdaydı, aldığım her nefeste ve her anımdaydı. O kadar aşina olduğum bir duyguydu ki, hep oradaydı ve sanki benimle birlikte varolmuştu.

Lyssa | KAI ✓Where stories live. Discover now