Bölüm 35

10.8K 1.2K 688
                                    

Keyifli Okumalar 🍷

"Noona, iyi misin?" Taehyung'un sesiyle daldığım düşüncelerimden çıkmam kolaylaşırken kafamı aşağı yukarı sallamakla yetinmiştim. Luhan'ın  krizinin üstünden iki gün geçmişti. İki gündür Sehun, Kai, Luhan ve Kris ortalıklarda gözükmüyordu.

Bardaki yüksek sesli müzik yüzünden şakaklarımı ovarak yerleri silen Taehyung'u gelmesi için yanıma çağırdım.

"Gözüm senin üstünde ufaklık. Rahatça işini yapabilirsin." İçten gülümsememi yüzüme yerleştirmeme rağmen Tae inanmış gibi gözükmüyordu.

Bardaki insanların kırdığı bardakları topluyor olmak onu usandırmış olmalıydı. Anlıyordum ama onun için elimden şimdilik sadece bu kadarı geliyordu. Barınamadığım ekibime Tae'yi göndermek aptallıktan başka ne olabilirdi ki? O yüzden yanımda kalması her zaman tercihimdi.

"Bana yalan söylemek zorunda değilsin noona, anlayabiliyorum. Sorun değil, daha kötülerini görmüştüm." Dikdörtgen olan gülüşünü yüzünü yerleştirince içimden ona karşı akan sevgiyi görmezden gelemedim ve elimle saçlarını karıştırdım. Bu çocuk asi kişiliğimi gölgeye düşürerek beni anaç biri gibi gösteriyordu. Ama yine de kopamıyordum.

"Canını sıkan biri olursa ne yapıyordun?" Muzip bir sırıtışı yüzüne yerleştirdi ve kulağıma yaklaştı.

"Pipisine tekme atıp sana ıslık çalacağım. Sen ya da Lay hyung gelip beni kurtaracaksınız. "Abimin bana öğrettiği cümleyi ona öğretmiştim ve şimdi de ağzından duyuyordum. İşte bu günümün güzel geçeceğinin ilk belirtisiydi.

"Seni güldürdüğüme göre ben temizliğe devam ediyorum noona. Lay hyung görürse canıma okur." Gülerek onu onayladım ve gitmesi için işaret yaptım. İyi bir tercih yaptığım Layle Tae'nin çok iyi anlaşıyor olmasından belliydi.

Tae şimdiden kilo almıştı ve Layle teknik çalışıyorlardı. Bu grubun liderleğini bana verselerdi çoktan dünyanın sayılı çetelerine girmiş olurduk.

Gruba gireli birkaç ay olmuştu ama baya iyi ilerlediğimi düşünüyordum. Sadece aklımı kurcalayan tek şey Luhan'ı ormanda gördüğüm gün beni tanıdığını söyleyen adamdı.

Aklımın bir köşesine onu yazmıştım ve adamlarımla iletişime geçmiştim. Ortalığı soruşturuyorlardı ve en kısa zamanda neyin nesi olduğunu öğrenecektim.

"Gözlerin neden şiş?" Suho hyung elime içmem için içki tutuşturunca bir dikişte bitirdim ve dudaklarımı sildim. "Ben bir kadınım ve burada olan olaylar uykumu kaçırıyor." Uyuyamadığım doğruydu ama kadın olduğum için değil. Yaşananlar bana geçmişimden kesitler sunuyordu, gözlerimi kapatıp geriye atmakta şu sıralar zorlanıyordum.

"Yalan söylerken bile güçlü görünüyorsun. İlk geldiğinde anlamıştım ama bu kadarını beklemiyordum." Yamuk bir şekilde gülümseyerek göz kırptım ve açık olan saçlarımı bileğimdeki tokayla tek hamlede topladım.

Düşman benim güçlü olduğumu kabulleniyordu, günüm güzelleşiyordu, olması gerekenler oluyordu. Her şey iyiydi ama ben iyi değildim.

"Gururum okşandı hyung, bana bir içki daha verecek misin? Ya da bekle." Oturduğum tabureden kalkarak bar tezgahına atladım ve oradan da Suho'nun yanına yaklaşık on saniyede ulaştım.

"Şaşkın gözükmene gerek yok, esnek ve atletik olduğum doğrudur." Suhoya yine göz kırparak arkadaki raflardan bir şişe çektim.

"Iseul, keş gibi ortalıkta dolanmana izin vermeyeceğim. Elindekini bırak." Sanki elimdeki silahmış gibi benimle konuşan Suho'ya gülmek istemiştim ama içimden gelmiyordu. Abimin mezarına gitmek, yanında sonsuza kadar uyumak, intikamı için canımı bile vermek istiyordum.

Lyssa | KAI ✓Where stories live. Discover now