57- SIR

21.2K 1.2K 300
                                    


Tül topları sandığım kadar hafif değillerdi.

Yorgunluğuma rağmen taşıyabileceğimi düşünmüştüm. Kucaklayıp arka tarafa yürüdüm. Depoya inen merdivenlerin başına geldiğimde mide bulantım biri karnımı tekmelemişçesine aniden baş gösterdiğinde olduğum yerde kalakaldım. Merdivenlerden bir iki adım attığımda gözlerimin önünde pullar uçuşmuştu.

İyi hissetmiyordum ve sallanmaya başlamıştım. Merdiven kenarlığına tutunmak için elimi attığım sırada kumaş toplarından biri elimden kurtulup açılarak düştü. Bu sırada attığım elim boşlukta savruldu ve her şey bir anda gelişti. Hiçbir yerden destek alamadığım için dizlerimin üzerine yığıldım. Diğer kumaş da elimden kayarken bir yere tutunma çabam sonuçsuz kaldı. Aslında kaygan olmayan merdiven yüzeyine serilen tül adeta bir sabun gibi bedenimi kaydırdığında ağzımdan ufak bir çığlık kaçtı. Takla atarak hızla beton zemine çakıldığımda sesim bıçak gibi kesildi.

Hafif aralanan gözlerimde tuhaf şekkiler birbirine karışıyor, anlamsız imgeler gözlerimin önünde uçuşuyordu. Gözlerimi kapayıp hareket etmeyi denedim. Sırtımdan yayılan ağrı beni bir anda yüksek sesle inlettiğinde derin nefesler aldım. Saç diplerimden fırlayan ter damlalarını hissettim ve rengini belli eden sol diz kapağımdaki sancıyı.

  Derin nefesler aldığımda sırtımdan bütün bedenime ulaşan ağrı gözyaşlarımı pınarlarından fırlamaya itti. Canım yanıyordu.

Karnımın hemen altında bir hareket hissettim. Kaslarım büzülüyor, bacak aramdaki kemikler birbirine geçiyordu sanki. Bu ağrı beni yerimden hoplattığında ne sırt ağrım kalmıştı ne de dizimdeki yanma. Ellerim karnımın altına indiğinde uzun bir inleme birbirine bastırdığım dudaklarım ardından yankılandı. Nefesim kesildiğinde bacaklarım refleks olarak toplandı ve vücudum yana devrildi.

Kendiliğinden cenin pozisyonu alan bedenim derin nefeslerimle şişip sönüyor gibiydi. Bacak aramdaki sık ritimli sancı dayanılmaz bir hal almıştı. Bana uzun gelen bir süre sonra kontrolüm dışında sıcak bir sıvı sızdığını hissettim.

Ellerimden biri bacak arama kaydığında parmaklarıma bulaşan şeye anlam veremiyordum. Kafamı yasladığım zeminden ayıramadan başımı eğdim. Elimde belirsiz bir pembelik yer alırken mavi kotum renksiz bir sıvıyla ıslanmış gibi duruyordu. Sonra sıvının rengi koyulaştı, koyulaştı ve neredeyse kırmızıya döndü.

Korku bedenime, kotuma yayılan kanın uğursuz kızıllığı gibi yayıldı. Kasılmalar dayanılmaz bir hal altığında hem acıdan hem de gözlerime dolan yaşlardan bir şey göremiyordum. Bedenimin yaslandığı beton zemini artık hissetmemeye başlamıştım. Ama kendi sesimi, yalvarışlarımı duyabiliyordum. "Hayır," diyordum parmaklarıma bulaşan kanın geride bıraktığı kaybetme hissiyle. "Hayır."

Ruhumdan bir parça daha yitirirken kan içindeydi yine parmaklarım.

  Kayıp parçalar.

  Hayat yapboza benziyordu. Kaybolan parçaların ardında bıraktığı boşluğa yalnızlık çukurları açılıyordu, tablo ne kadar eksikse o kadar kimsesiz kalıyordu.

Benim tablomda, eksikler kadar üzeri soyulmuş parçalar bezeliydi. Artık anlamı siliniyor, silikleşiyordu her şeyin.

Gözlerimi açtığımda biliyordum. Bir şey daha yitirmiştim. Adını koyamadığım, kaybedene kadar farkına varamadığım, beni ayakta tutabilecek bir ihtimaldi belki bu ama kaybetmiştim.

En kötüsü de, sanırım bunu kaldırabilecek kadar hissizdim.

  Ölüm kadar sessizdim.

  Doktorun sesi, bir yırtıcı gibi kafamın içinde duvarlara çarparak kendini paralıyor ve anlam arıyordu. Kırışıklıkların etrafına yuvalandığı gözlerini dikkatle yüzüme dikmişti. Onu anladığımdan emin olmayı bekliyordu.

MÜPHEMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin