51- DİLEK

31K 1.4K 701
                                    



Kitapların beni, hayatı anlamlandırmak konusunda şekillendirdiğini bilirdim. Giray beni korkunç bir planın içine attığı vakit, Ekrem başıma bir namlu uzattığında kafamda Montaigne'in Denemeler'inden satırları dönmüştü.

Belki bu yüzdendir ki o an ölüm, bana çok kolay görünmüştü.

Kolaydır da keza.

Giray bana bunu öğretmişti.
Ölümden korkan, öldürülme korkusuyla ruhu sakatlanan bir adam; Giray, bana bunu öğretmişti.
İnsan bilmediği bir şeyi, birine öğretebilir mi? Bilmediği diyorum, çünkü Giray hâlâ bunu öğrenmemişti.

O ağır bir savaştan çıktığında, bir felaketin ardından yıkık bir şehrin ortasında dikilir gibi birbirimize baktığımız bir gün onu ben öldürecektim.

Sadece konuşarak.

"Çoğu zaman ölüme hazırlanma ölümün kendisinden daha fazla azap vermiştir insana," der Montaigne aynı kitabında. Ölüme Hazırlanma adlı kısmında.

Ve ölümle ilgili başka bir denemesinde de Hegesias'dan aktarır: Yaşamanın yolu gibi ölmenin yolunu da kendimiz seçmeliyiz.

Bu bölümün adı ürpertirdi tüylerimi: Kendini Öldürme.

Giray. Seni sadece anlamanın ne kadar canımı yaktığını bilseydin, ki bildiğine eminim, bana bunu yine yapar mıydın? Gerçekten, o gün orada benim de canıma kıyar mıydın?

Keşke kıysaydın.

Yağmur damlaları cama dökülüyorken gözlerim o taraftaydı. Sıradan bir akşam, işten eve dönmüştüm. Üstelik güzel bir haber almıştım. Ezo'nun bebeği ikizdi. Soluğu yanında almadan ve eğlenmeye yer arayan biz için bir kutlama yapmadan önce üzerimi değiştirmek için girmiştim eve.

Akşam üzereydi, hava kapalıydı. Salonu geçerken ışığı açmadan yukarı çıktım. Gözlerim odanın girişine takıldı yine. Kapısı örülen küçük odanın ağzındaki konuşmamızı hatırladım bir kez daha.

"Senin doğum günün ne zaman?"

"24 Aralık. Niye sordun? Kutlayacak mısın?.. O zamana kadar, yollarımız çoktan ayrılmış olacak."

Ardından, ona bunu hatırlattığımdaki gülüşü çınladı kulaklarımda. "Ve benimle evlendin."

Gülümsedim.

Gözümün önünde başını duvara yaslamış bana melül melül bakan Giray vardı. Anımıza gülüyordu.

Odaya yürürken gözlerim yatağa takıldı ve konuşmanın devamı kafamda bir tur daha attı.

"Hem ben doğum günü kutlamam."
"Neden?"
"Saçma."
"Haklı olabilirsin. Dilek dilemek falan..."
"Peki, ne diledin?"
"Ne diledim biliyor musun... Geceleri kâbus görmemeyi."
"O saçmalıklara inanmam, ama en azından bu gece dileğinin gerçekleşmesini sağlayabilirim."
"Ne?"
"Benimle uyu. Lütfen."

O gece varlığı beni kabuslarımdan sakınırken, yanına kıvrıldığımda mırıldandığım, "Seninle uyumayı seviyorum," cümlesi hayatımın manifestosu olup çıkmıştı belki de. Şimdi bakıştığım yatak, her gece kendimi güvenle kollarına bıraktığım yerdi.

Yatak hafif bozulmuştu. Masa da sabahki toplu şekliyle durmuyordu ama dağılmamıştı. Üzerinde not defteri ve bir kalem vardı. Siyah kitap da kenara bırakılmıştı. Başımı eğip giyinme odasına baktım, küçük koltukta Giray'ın bir kazağı öylesine bırakılmıştı. Eve uğramış olmalıydı.

MÜPHEMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin