53- ISLAK TOPRAK

22.3K 1.1K 265
                                    


Yankı kalabalığın arasına yayılan sessizlikten soyutlanmış, donuk bakışlarla yer döşemesinin arasında ki o küçük çürüğe bir hafta önce yaşadığı travmayı sığdırıyor, sahneyi tekrarlıyor, tekrarlıyor, tekrarlıyordu.

Kaan'ın, "Giray öldü," deyişi kulaklarından silinmiyor, en önemlisi bu gerçek onu hiç terk etmiyordu.

  Akşam ezanı kasvetin gürültüsünü huzurla yardığında salonda bulunan diğer bir kaç kişi girdiği transtan çıktı ve bir bakış alışverişinde bulundu. Bu durum, çoğunun yaşadığı diğer hiçbir şeye benzemiyordu.

Yankı avuç içleriyle ağlamaktan sağlığını yitiren gözlerini ovuşturdu. Uykusunun gelmesini diliyordu, tüm bunlardan uzaklaşacak ve zamanı hissetmeyecek bir şeye ihtiyaç vardı. Akrep ve yelkovanın her hareketi ruhuna inen bir kırbacı temsil ediyordu.

Karnı acıkmıyordu, tuvaleti gelmiyordu. Yapacak, kendini oyalayacak hiç bir şey yoktu. Tüm bunların yanında kimseye derdini anlatamıyor, kimse ona inanmıyordu.

Ne zaman "Giray öldü," dese önüne çürük bir parça umut atıyorlardı.

Hepsi bir ağızdan, "Hiçbir şey belli değil," diyordu.

Ama Yankı biliyordu, Kaan'ın yüzünde gördüğü şeye emindi, ona inanıyordu.

Giray'a inanıyordu.

Biliyordu, hep bilmişti. Her fırsatta Yankı'ya da söylemişti. Şimdi hangi kanıt, hangi delil yeterdi? Ölü bir beden mi? Bir mezar taşı mı? Bu yankı için hediye olurdu.

Bu gerçeğin yanında kimsenin ona inanmaması onu yormaktan başka bir şey değildi.

Yavaşça olduğu yerden kalktı ve mutfağa yürüdü. Donuk bakışlarla taradı önce mutfağı sonra uzanıp raftan bir bardak aldı ilk defa görüyormuş gibi inceledi. Çeşmeye uzanan uzun soluk renkli parmakları yavaşça suyu akıtma çabasına girerken bardağı suyun altına tuttu bir süre bekledi, bardak doldu.

Taştı.

Uzun süre kesilmeyen su sesi Gaye'nin kulaklarına itici bir uyaran olarak ulaştı. Sarı saçlarını kulağının arkasına atarak bir süre daha dinledi. Yavaşça kalkıp ilerledi ve soran gözlerle girdi mutfağa. Kapının ağzında kalakaldı.

Yankı bir bardağı sıkıca kavramış ve akan suyun altında bekletiyordu. Donuk bakışları boşluğa saplanmış, parmaklarını ıslatan suyun sesini duymuyor gibiydi.

Gaye'nin genzi yandı, hemen sonra sıcak ve yakıcı bir nefes bıraktı burundan, bu gözlerini doldurmuştu ama ağlamadı. Yavaşça arkadaşına yaklaştı ve suyu kapadı. Elindeki bardağı alırken Yankı irkilerek dalıp gittiği yerden çıktı. Yeşil ruhsuz bakışları ona döndü.

"Ne yapacağımı bilmiyorum Gaye..." dedi. Sesi de yüzü gibi ciddiydi. "Nasıl devam edeceğimi bilmiyorum. Kendisiyle bütün hayat amacımı götürmüş gibi..."

Gaye bardağı alıp kenara bırakırken Yankı'nın yüzündeki o belirgin kararlılığa baktı.

"Bebeğim," dedi ağlamaklı sesiyle. "Kaan yanlış görmüş olabilir..." sustu. Yankı'nın ok gibi ona dönen bakışları onu susturmuştu.

"Gittiğini biliyorum. Hiç biriniz onu benim kadar tanımıyorsunuz!" Sesi günler sonra ilk defa bu kadar yükselmişti. Ona acısını yaşamaya fırsat vermedikleri için herkese kızgındı ve artık baş edemeyeceğini hissediyordu. "Gitti! Öldü tamam mı? Bilerek o gün oraya gitti. Nedenini bilmiyorum ama karşımda susarken bana aslında ne anlatmak istediğini anladım."

Birden kendini yere bıraktı sırtını mutfak dolabına yasladı. Gözleri tekrar yaş dökerken yükselen sesi güçsüzleşti, "Kahretsin!" diye bağırdı. "Gözümün önünde ölüyordu, göremedim."

MÜPHEMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin