54- VEDA'HASI

26.6K 1.2K 496
                                    

Psikolojide yasın beş evresi vardır. İnkâr, öfke, pazarlık, depresyon ve kabul.

Bir mektup, bu evreler arasında hızlı bir geçiş kazandırdı Yankı'ya ve en başa döndürüp bir tam tur attırdı. Bir kez daha yolun başındaydı.

Bir: İnkâr.

"Bütün bunlar gerçek olamaz," dedi yatağa kıvrılırken. Perdeleri kapadı, örtüyü kafasına kadar çekti. Dilinde hep aynı cümleyi tekrar ederken uyumak zorladı kendini. "Gerçek olamaz."

Şimdi uyuyacak ve uyandığında bu kâbus yok olacaktı. Öyle bir mektup okumamıştı, Giray hiç evden çıkmamıştı bunlar kötü bir rüyanın korkunç sahneleriydi. Gözlerini yumdu ve bekledi.

   "Yankı." dedi karanlığın içinden bir ses. "Yankı uyan kabus görüyorsun."

Gözlerini araladı korkuyla. Kalbi yerinden fırlayacak gibi atıyordu. Ezo başında durmuş ona bakıyordu. Uyumuş muydu, ne zaman uyumuştu da Ezo'yu duymamıştı? Yoksa tüm o şeyler gerçekten rüya mıydı? Öyleyse Ezo'nun burada evinde ne işi vardı?

Yataktan doğrulup oturdu. Her şey gerçekti.

Örtüyü tuttu, titremeye başladığında kuvvetle bağırdı. Yatağa vurmaya, ağlamaya başladı. Bu gerçekliğin içine uyandığı için lanetler okuyordu.

 Bu gerçekliğin içine uyandığı için lanetler okuyordu

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Annesi ve Miray odaya daldılar. Üzerine uzanan her eli itiyor, sakin olmasına dair edilen telkinleri duymuyordu.

"Lanet olsun! Lanet olsun!" Yatağı hedef alan elleri kendi başına ve suratına yöneldi. Ellerini tutarak kendini tokatlamasını saçlarını çekiştirmesini engellediklerinde sözleri "Bırakın!" yalvarışlarına evirildi.

Birden kendini yatağa serdi, kollarını tutmalarına direnmeden tavana bakıp ağlamaya devam etti. "Acıyor," dedi inler gibi. Kalbinden mi, ciğerlerinden mi, göğüs kaslarından mı geldiği belli olmayan ve hatta fiziksel olduğundan bile emin olmadığı bir acı onu kısmen felç etmişti orada. "Acıyor..."

Bir anda her şeyi unutup kendi canının derdine düşmüştü. Bu acı da onu öldürecekti sanki.

"Yardım edin," diye çırpındı. Derin nefesleriyle göğsünü şişirirken. Etrafındakilerin koşturmasına, telaşına odaklanamıyor aksine durup onu izlediklerini sanıyordu. "Ah," diye bağırdı elini kalbine yaslarken. Ağzından kopan bu A sesi uzayıp bir çığlığa dönüştü. Gözleri karardı ve yatak bir havuzmuş gibi, suya karışıp dibe çöküyormuşçasına bayıldı.

Baygınlık süresince de düşünde, içine güneş ışığının girmediği bir denizin dibindeydi. Yukarı doğru yüzdükçe aşağı çekiliyordu bedeni. Nefesi baloncuklar olup dışarı çıksa da ciğeri bir türlü boşalmıyordu.

Gözlerini bir kez daha aynı yatakta açtı. Hava aydınlıktı, güneş içeri vuruyordu. Serin temiz çam kokusu açık balkondan içeri yayılıyordu. Kuşların ötüşünü duydu. Yan döndüğü yerden merakla etrafına bakındığında bir adam başında dikiliyordu.

MÜPHEMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin