52- SİS

23.6K 1.2K 525
                                    

Benim bu bölüm atma hızı şaka mıığğ

Şarkımız: Krobak- It's Snowing Like It's the End of the World🎶

Keyifli okumalar.

________________

Yağmur çiselemeye başladı.

Sokaktaki hareketlilik yakından geçenlerin dikkatini çekiyordu. Rüzgâr sokağı turlarken polis arabalarının arasından sıyrılıyordu. Bir kadın ifade veriyordu, dehşetle bir kızın bağırdığını anlatıyordu, bir kamyon şoförü olaya tanık olduğunu savunuyordu. Bir polis elindeki şeffaf poşetin içindeki çakmağa bakıyor, bir diğeri yerdeki kan gölünün resmini çekiyordu.

Yarım saat önce biri sokak ortasında vurulmuştu ama ortada ceset yoktu. Ambulans vardı ama ısrarla hastaneye hareket etmiyordu. Yaralı Kaan direniyor ve tanıdık bir yüzü bekliyordu.

Bir araba yolda gürültüyle fren yaptı. Onur dışarı çıktı.

Yolun karşısında biriken kalabalık polis arabalarına bakıyor, birileri uğultuyla bir şeyler konuşuyordu. Ellerini beline yerleştirmiş rütbeli bir polis trafik ışıklarının üzerindeki kameraları işaret ediyordu. Sarı renkli üzeri uyarı dolu bant bir fermuar gibi sokağı çevrelemişti. Onur'un, arabadan indiğinde karşılaştığı tablo buydu.

Kafasında bir fare varmış gibi hissediyordu. Bir şey içini kemiriyordu. Nefes nefese adamların dolandığı ve uğursuz bir gürültünün olduğu yere doğru yürüdü, huzursuzluk onu takip ediyordu.

Kaan'ın arabasının yanından geçerken dikkatli bakışları sağa sola atılıyor detayları topluyordu. Giray'ın arabası da buradaydı. Keskin gözlerini gezdirdi, aldığı haberlerden yola çıkarak inceledi, arabada hiç kurşun izi yoktu.

Adımları hızlandı, sağa sola koşuşturan, endişeyle telefonda konuşan ve çevreyi kontrol eden insanların arasında Akın'ı gördü. Yanına gitti ama bir şey onu korkuttu; Akın'ından soğuk bir rüzgâr esiyordu. Ses çıkmıyordu.

"Nerede?" dedi Onur öylece yere bakan Akın'a bakarak. "Giray nerede? Kaan?"

Akın'ın bakışlarını takip ettiğinde sarı şeridin arkasında, yerde işaretlenmiş koyu bir hal almış kanı gördü. Başını çevirirken sersemlemişti. "Vurulmuş mu? Tek miymiş?"

"Galiba geç kaldık..." dedi Akın mırıldanır gibi. Onur mırıltıyı duydu ama anlamlandıramadı.

"Nasıl yani? Ne oluyor oğlum desene?" Akın o sırada saçma sapan bir şey söyleseydi sakinleşebilirdi ama bu sessizlik Onur'un korkusunu ikiye katlıyordu. "Lan," dedi. "Lan cevap ver."

Akın dudaklarını birbirine yaslayıp başını yere eğdi. Daha fazla dayanamayan Onur onu büyük bir tokatla sarstı. "Nerede? Giray nerede?"

Bütün gözler onlara dönmüştü şimdi. Kendini kontrol edemeyen Onur bir an bayılacağını sandı. Korkusu öfkeye dönüşüyor, bu öfkeyi dökebilmek için Akın'ın sessizliğine yüklendi. Ona bir kez daha tokat attı.

Sol yanağı kızardı, sonra bu kızıllık gözlerinin içine bulaştı Akın'ın. Hemen sonra yaşla doldu. Bir kez daha yerdeki kan gölüne baktı. Onur yine bakışlarını takip etti ve yine görmek istemiyor gibi önüne döndü. Yüzünü sıvazladı. Sakin kalmalıydı, bunu sağlamak için olabildiğince kendini zorluyordu. Etrafa bakındı ve bir ambulans fark etti, kapısı açıktı.

Hızlı adımlarla oraya yöneldi. Kaan sedyede yarı baygın yatıyordu. Yaklaşırken Kaan içeride onu izliyordu, bekliyor gibi. Güçsüz ayaklarla hızlı adımlar attı. Kaan'ın gömleği kesilmişti, kolunda dikiş vardı, şakağından kulağının arkasına zımbalar dizilmişti. Başının altına bir buz aküsü konmuştu. Kanayan burun deliklerinin beceriksizce silindiği belli oluyordu. Kulağı boynu ve omzu kan içerisindeydi. Güçsüz gözlerle Onur'a bakıyor bir şeyler söylemeye çalışıyordu.

MÜPHEMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin