23✿Magis mendacium

14.9K 1.5K 492
                                    


Magis mendacium; daha çok yalan.

Sırtımı ve omuzlarımı saran, iki elimle uçlarını önümde birleştirerek pelerinimsi bir şekle soktuğum, soğuğun vücuduma işlemesine mani olmak konusunda ne kadar başarılı olduğu meçhul battaniyem öyle hoş bir dokudaydı ki elimden gelse şu gergin ortamdan sıyrılabilmek adına içine gömülüp kaybolurdum. Birkaç metre ötemde, biraz uzakta da kalsa sahili aydınlatmaya yeten kasaba ışıkları varken varlığını hiçlikten ibaret gördüğüm büyük kamp ateşinin altında çıtırdayan odunları gözlerimi kilitleyebileceğim en güzel yer olarak belirlemiştim. Islak saçlarım cansızlıklarını gözler önüne sererek iki yanıma düşerken önümde dalgalanan bu alevlerden nasibini ne kadar alabildiklerini ya da sahile yolu düşen birkaç insanın koca ateşin etrafında halka oluşturmuş bizlerin hakkındaki düşüncelerini bilmiyordum. Tek bildiğim, az sonra bana yöneltilecek olan soruların epey can sıkıcı türden olacağıydı. Kanıt olarak bana yöneltilen ortaya yakılan ateşin sıcaklığıyla yarışacak derecede soğuk bakışları gösterebilirdim.

"Hangi sorudan başlamam gerektiğini gerçekten kararlaştıramıyorum." dedi, odunların diğer tarafında tam karşımdaki yerini almış olan Brian. Sarı saçları ıslaklıklarını yavaş yavaş yitirirken dalgaları yeniden can bulmaya başlamıştı. Yüzünde çetin bir ifade vardı, bu gece yanağındaki çukur yerini belli etmeyecek gibi duruyordu. Ona hiçbir sorudan başlamamasını önermeyi düşündüm fakat daha sonra bu fikrimi tez vakitte aklımdan kovdum.

Lydia, benimkinden bir karış kadar uzun sayılabilecek saçlarını tek omzunda topladı. Onunkiler de ıslak olduğundan saç telleri kolayca bir bütün haline gelmişti. "Öncelikle şu konuya bir açıklık getirelim." dedi sol elini saçlarından çektiği sırada. "Aisley'den başka içimizden kimseyle alakalı bir durum yok ortada, değil mi?"

"Hayır, var." diyerek itiraz etti, Jessie. Ciddi olduğu anlarda bile insanı dinlendiren o tatlı ses tonunu duymayı özlemiştim. Kıyıya ulaştığımızda çığlık çığlığa koşarak ona sarılan Lydia başta olmak üzere diğer herkesin de bunu özlediğini düşünüyordum. Herkes kurtuluğunu görüp ağzı kulaklarında ona koşarken ben denizin içinde kıyıyla aramda olan mesafeyi gereğinden daha yavaş bir şekilde eritme yöntemi uygulayarak yanlarına vardığımda söylememem gereken yalanları oluşturmaktaydım.

Lydia, büyük bir merakla kaşlarını kaldırdı. "Ne var?"

Jessie'nin gözleri benim yan tarafımda oturan Lucas'a kaydı. Lucas vardı, evet. Jessie için şu an durumla fazlasıyla alakalı biriydi. Muhtemelen hala neden orada ölümle burun burunayken onun yanı başında beklediğine anlam vermekte güçlük çekiyor, mantıklı bir açıklama bulamıyordu. Jessie böyle şeyleri akıl etmezdi, işlere ona biri net bir şekilde göstermediği ya da söylemediği şekilde o açıdan bakmazdı. Kumral saçları ve mavi gözlerinin yansıttığı masum görüntünün altında gerçekten saf kalpli bir karakter yatıyordu.

Kısa süre sonra Lucas'a bakmaktan vazgeçip Lydia'ya geri döndü. "Yani, konuya geçmeden önce benim size söylemek istediğim bir şey var. Cümlemi yanlış seçmiş oldum, pardon. Beni aramaktan asla vazgeçmediğiniz için hepinize çok teşekkür ederim."

"Saçmalama..." dedi ve ellerini birbirine kenetleyip başının arkasına aldı, Dan. "Başka ne yapacaktık? Bu teşekkür etmeni en gerektirmeyen konu."

Jessie gülümsedi ve onayladığını belirtecek şekilde başını hafifçe salladı.

"Evet, nereden başlıyoruz?" dedi Dominic. "Aisley'in anahtarı nasıl bulduğundan mı, Jessie'nin kaçırılış anını dinlemekten mi?" Sarıya çalan gözleri merakla parıldıyordu. Ancak irisleri merak olduğu kadar şüphe de barındırıyordu. Her an açıklamamdaki incecik bir tutarsızlığı yakalayıp yalan söylediğimi haykırma isteğiyle dolup taşıyordu sanki, oysa daha hiçbir şey anlatmamıştım.

TILSIM|Aurora 2Where stories live. Discover now