16✿Tandem in urbem missio

16.6K 1.6K 580
                                    


Tandem in urbem missio; şehrin son görevi.

Gün ağaralı iki saati geçiyordu ve ben daha uyumamıştım. Dominic ile konuştuktan sonra geri dönüş yolunda Falicia'ya sorun olmadığını, beni beklemelerine -daha doğrusu Lucas çoktan uyuduğuna göre yalnızca Falicia'nın beklemesine- gerek olmadığını belirten bir mesaj atmış, gelir gelmez kimseyle konuşmadan odama çıkmıştım. Sözde ayrıntıları sabah konuşacağımıza dair sözleşmiştik, saat sekizdi ve ben birkaç dakikalığına kestirmemiştim bile. Kendi kendime açtığım bu savaşta uykumun tarafında olan göz kapaklarıma karşı büyük bir inatla uyanık kalmayı sürdürürken elimdeki dinleme cihazını boş boş izlemekten başka hiçbir şey yapmıyordum. Ceketimden çıkardığım dinleme cihazı, Dominic'in bana yaklaştığında taktığı... Merak ediyordum, gerçekten dışarıdan bakıldığında aptal biri gibi mi görünüyordum? Ya öyleydi, ya da basitçe Dominic o yakınlaşmadan etkilenerek bunu fark etmeyeceğimi düşünmüştü. Bunu bulduğum ilk fırsatta ona güzelce iade edecektim, elbette etkisiz hale getirilmiş bir şekilde.

Odamın kapısı tıklatıldığında uyuşuk hareketlerle ayağa kalktım ve cihaz elimde kapıya ilerledim. Kapıyı açtığım an Lucas "Günaydın." diye söze başlamıştı ki elimdekini gösterip işaret parmağımı dudaklarıma götürdüğümde sustu. Kapının önünden çekilip içeri geçmesi için ona yol verdiğimde gözü cihazda kalarak odaya girdi. Kapıyı kapatıp içeri geçer geçmez cihazı yere koydum ve ayağımın ucuyla ezdim. Etkisiz hale geldiğinden emin olduktan sonra ise onu elime alıp masaya koydum ve Lucas'a döndüm, "Sana da günaydın, Lucas."

"Birincisi, gözlerin kan çanağına dönmüş ve göz kapakların kapanmak üzere, yani hiç uyumamışsın. İkincisi, o böceğin senin elinde ne işi vardı?" diye hızlıca konuştuğunda uykusuzluktan kaynaklansa gerek, bir süre suratına boş boş baktım. Kafamı toplamam birkaç saniyemi almıştı.

"Sabahın beşinde Dominic ile görüştüğümden haberin var mı?" diye sordum yatağıma otururken.

"Biliyorum, buraya da ne konuştuğunuzu dinlemeye geldim sayılır."

Başımla onayladım. "Çok kurnaz (!) kendisi, fark etmeyeceğimi düşünerek ceketime dinleme cihazı yerleştirdi. Zaten sırf bildiği şeyler hakkında beni sabahın beşinde konuşmaya çağırması başından beri saçma gelmişti."

"Sanırım olanları Falicia da gelince anlatsan daha iyi olacak." dedi koltuğa oturduğu esnada.

Yeniden başımla onaylarken ağır ağır gözlerimi kapayıp açtım. Kaşlarını çatarak "Aisley," dedi, ciddi bir tonla, "gerçekten uyuman gerekiyor. Hiç değilse birkaç saatliğine."

"Sorun değil, bir günlüğüne geçiştirebilirim. Sabah uyumam ben." dedim ama bunu bile mırıldanır gibi söylemiştim.

"Şu an da ayakta uyuyorsun zaten, pek bir farkı yok."

"Lucas," dedim üstelemesini istemediğimi belli eden, ikaz edici bir ses tonuyla. "Az önce sorun olmadığını söylediğimi hatırlıyorum."

Omuz silkti ve ellerini kaldırdı. "Tamam, kayıp kraliçemizi kızdırmadan pes ediyorum."

Güldüm. Bunca zaman sonra bu sıfatın bana yeniden yüklenildiğini duymak garip gelmişti kulağıma. İşin daha da garip olan tarafı, bu sıfatı istemememdi. Kayıp Kraliçe olmak istemiyordum. Zaten her şeyi yeterince kaybetmiştim, ha? Ben hariç etrafımdaki çoğu değer kayıp sayılırdı, bu ismin tam aksine.

TILSIM|Aurora 2Opowieści tętniące życiem. Odkryj je teraz