2✿Et in futuro saeculo

24.6K 2K 773
                                    

Et in futuro saeculo; geleceğin eskileri.

3 ay sonra

Göl kenarında bulunan geniş yapraklı ağaçların altına yerleştirilmiş bir bankta sessizce oturuyor, merakla konuşacağım kişinin gelmesini bekliyordum. Polonya'da birçok göl bulunuyordu ve nedensizce hoşuma gidiyorlardı. Mevsimden dolayı buz tutmuş olsa da.

Sert esen rüzgar çoktan saçlarımı darmadağın etmiş, havanın soğukluğuna asla dayanamayan burnum kıpkırmızı olmuştu. Hiçbir zaman ısıtamadığım ellerimi boş bir çaba olduğunu bilmeme rağmen montumun ceplerine sokmuştum. Tüm bunları çok da dert etmiyordum ancak soğuğu pek önemsemememe rağmen vücudumun verdiği tepkilere engel olamıyordum. Buraya ilk geldiğim zamanlardaki yumuşak sonbaharın aksine kış ürkütücü ve sertti.

Sabırsızca nefesimi dışarı üfleyerek kafamı yukarı kaldırdım ve gökyüzüne baktım. Sıcak nefesim buhar olup dağılırken, yüzüme yerleştirdiğim ve umutsuz göründüğüne emin olduğum bir ifadeyle yağan karı izledim bir süre. Aklımda onun buraya gelip gelmeyeceğine dair şüpheler vardı. Buluşmak için kararlaştırdığımız saati geçirmişti. Dengesiz olduğundan ne yapacağını kestiremiyordum. Hayatım boyunca hareketlerini önceden tahmin edemediğim türler arasında bir sıralama yapacak olsam listenin başı kesinlikle ezber bozanlara aitti. İnsanları da ikinci olarak ekleyebilirdim.

Aniden bankta yanıma yerleşen bir beden hissettiğimde kafamı o yöne çevirdim. Uzun zamandır görmediğim yeşil gözlerin parıltısı içimi rahatlatmıştı.

"Gelmeme ihtimalim olduğu için bu kadar endişelendin mi gerçekten?" dedi gülerek. Yüz ifademden fazlasıyla düşüncelerimi belli etmiş olmalıydım. Elbette endişelenmiştim! Tam üç aydır onu arıyordum ben, az bir süre olduğunu mu düşünüyordu?

"Ne yazık ki sana ihtiyacım var ve evet, bundan dolayı gelmediğin için endişelenmem normal." dedim bakışlarımı ondan alıp, göle çevirirken. Güldü. Onun da bakışlarının üzerimden çekildiğini hissettim.

"Benden yardım isteyeceğini daha önce söyleseler kesinlikle inanmazdım." dedi tekrar kısık gülüşü kulaklarımı doldururken. Birbirimize bakmadan konuşmak, göz kontağı kurarak konuşmaktan çok daha kolaydı. Bu yüzden şu anki konumumdan memnundum.

"Zorunda kalmasaydım istemezdim, emin ol." dedim düz bir sesle. Aegnor, ezber bozanlar arasında yardım istemek bir kenara iletişim kurmak isteyeceğim son kişiler arasındaydı. Onun aniden soğuyup, bir anda yeniden alevlenen tavırlarına anlam vermeye çalışmaktansa hiç görüşmemeyi tercih ederdim. Dengesizlik, en nefret ettiğim huylarından biriydi. Tüm bunlara rağmen onu fazlasıyla iyi tanıyordum. Aramızda garip bir ilişki vardı. Birbirimizi çok iyi tanımamıza rağmen çok uzaktık.

"Tılsım kırıldıktan sonra olanları biliyorsun, tılsımı benim kırdığımı da." dedim konuya bir yerden giriş yapabilmek için.

"Bilmeyen kaldı mı?" diye sorduğunda omuzlarıma çöktüğünü biraz daha hissettiğim yükü önemsememeye çalıştım.

"Öyleyse seni Polonya'ya çağırma ve konuşmak isteme sebebimi de tahmin ediyorsundur."

"Bir düşünelim..." dediğinde kaşlarımı çatarak bakışlarımı ona çevirdim. Elini çenesine koymuş, yeşillerini gökyüzüne dikmişti. Tamamen işi alaya vurduğunu fark etsem de ses çıkarmadım. Kısa bir süre sessiz kaldıktan sonra aniden parmaklarını şıklattı ve bakışlarını bana çevirdi. "Yeniden Lucas olmamı istiyorsun."

TILSIM|Aurora 2Where stories live. Discover now