"Konuşmak yerine gidip süpürgene bakım yap derim. Uçuşların saçmalaşmaya başladı."

"Malfoy yüzünden maç mı kalacak sanıyorsun, James? Sırlar Odası açıldı artık, elimizde yapacak aktivite bırakmayacaklar ki!"

James en sinirli ifadesini yansıtıyordu. Burnunu çektikten sonra tek eliyle Johnny'yi silkeleyip ellerini Scorpius'un üzerinden çekmesini sağladı. Bu çocuğun son zamanlarda ettiği kavgalar o kadar çok çoğalmıştı ki, sürekli Rose'un yanında oluşuna denk geldiğinden artık sinirleri bozulmaya başlamıştı. Johnny de zaten pes edip gidiyordu.

Sağol gibisinden laflar homurdandığında James boşvermesini söyledi. İnanıp kendi hallerinde dedikodularla suçlama yapanlar çoğalacaktı. Rose bile sevdiği adamdan şüphe duyarken, geriye kalan insanlar ne düşünürdü?

"Babam üçünüzle konuşmak istiyor. McGonagall'ın odasına gidin. Emma ve şu öldürülen Hufflepuff ile ilgili sorular soracakmış. Siz gidin, ben Albus'u gönderirim."

Scorpius oflayıp kendisini ilgilendirmediğini söylese de James duymazdan gelip ilerlemeye devam etti.

İnatçı, kendini bilmiş, mızmız, uyuz ve sinir bozucu olmasına rağmen her haliyle çekici duruyordu. Dudakları soğukta durmaktan pembeleşmişti. Resmen kendine çekiyordu. Geniş omuzları uyumak için öylesine güzellerdi ki, aniden sarılıp kokusunu içine çekmek istedi. Henüz şüpheleri gerçekliğe kavuşmamıştı. Eğer bunların hepsi gerçekse ne yapacağını bilmiyordu, belki de o kağıdı kesin verirdi. Gri gözleri kendine bakmazken bile soğukluğu insanı kendine hapsedebilecek yönde güzelliğe sahipti.

Kolundan tutup yürütmeye başladı, Scorpius'u. Son bir kez daha olacaktı. Ölümün ne zaman geldiği belirsiz olan bu zamanda birbirlerini kaybetmeden bir kez daha yapacaktı. Kendini mutlu etmek için yaşamıyor muydu zaten insanlar? Hayatı güzel yapan mutluluk değil miydi?

Bina duvarının ardında saklanıp kollarını Scorpius'un boynuna dolayıp gözlerine baktı. Okuyabilirdi belki ne kadar çok sevdiğini. Hiç fırsat edinmemişti ki mavi gözlerine bakmaya. Sürekli kaçmaktan başka yaptığı yoktu. Rose ise üstüne gitmeye karar verdi. Daha çok yaklaşınca Scorpius kaşlarını çekip başını geriye çekti.

"Ne yapıyorsun?"

"Sana bir kez daha sarılmak istiyorum, Malfoy."

Rose kollarını daha çok sarıp başını omzuna yasladı. Kokusu baş döndürürken tüm düşüncelerini silmek istedi kafasından. Sarılmasına karşılık alınca yüzünde bir gülümseme oluştu istemsizce. Son defa, dedi içinden kendine. Şüpheleri doğruya çıkarsa Scorpius'a son yakınlığıydı. Bu sene Hogwarts başlamadan biten sevgileri ağırlamıştı. Yitirmeden değer vermeyi öğretiyordu belki de.

Scorpius, turuncu saçları okşadı ve kızın kokusunu içine çekti. Yüzünü Weasley turunculuğuna gömdü ve "Ah, Rose. İçimde neler olduğunu bir bilsen..." dedi.

"Ben söyleyeyim, Scorpius Hyperion Malfoy. Ben kabul ediyorum ama beraber olduğunuzdan James'in haberi olmasın. Tabii ki büyükbabamın da. Seni öldürürler." 

Albus'un sesini duyduğunda Rose sanki "Stupefy" yemiş gibi ittirilmişti. Sekeleyerek yere düşmekten kurtulmasının ardından saçlarını düzeltip boğazını temizledi. Scorpius ne yapacağını şaşırmış halde bir Rose'a, bir de sırıtan Albus'a bakıyordu.

"Beraber değiliz." deyip parmağını yeşil gözlere sokarcasına kaldırdı ve "Kes sırıtmayı. Beraberlik yok, hiçbir şey yok." diye ekledi.

"Pekala, Bay ve Bayan Malfoy. Babam bizi bekliyor."

İkisinin de yüzü kızarmıştı. İlk kez Scorpius'u utanarak görüyordu ama yüzüne bakamıyordu. Beraberce binaya girip ilerlerken -stresten olsa gerek- Malfoy önden ilerliyordu. Rose yerin en altına girip çığlıklar atmak istiyordu. Aynı okuldalardı, onlarca ortak dersleri vardı, iksir dersinde beraber oturuyorlardı ve ona sarılmak için en saçma anı seçmişti. Duygu karışıklığı yaşıyordu. Yaptığından asla pişman olmayacağını düşünmüştü fakat Albus'un bilmesini istemiyordu, henüz kimsenin bilmesini istemiyordu. Beraber olsalardı saklayacak hali yoktu ve sorun da bir türlü beraber olamayışlarıydı zaten. İnadına tutulup asla yeniden Rose'a yakınlaşmazsa kuzen katili Weasley başlıklarıyla Gelecek Postası'na haber olma ihtimali oldukça yüksek derecedeydi. Ne söyleyeceğini de merak ediyordu. Albus, duştayken çalan kapı zili gibi dalmıştı.

Merlin.


Profesörün odasına girip Harry'yi selamladılar. Kızarmış yüzleri yol boyunca az da olsa kendine gelmişti. Birer sandalye çekip odadaki masanın etrafına oturdular. En başta Scorpius olmak üzere teker teker nasıl olduklarını sordu Harry. Nasıl olabilirlerdi ki? Etrafta dolaşan koca basilisk, aşk hayatı çamura batmış, en yakın arkadaş uçup gitmiş. Yine de klasik şekilde iyiyim havaları oluştu içeride.

"Pekala. Sizlerle konuşmak istememin sebebi, bir arkadaşınızı kurban vermek zorunda kalmanız. Tony ile ayrı olarak özel görüşeceğim çünkü onun için biraz daha derin konu. Yanlış hatırlamıyorsam, Emma seninleydi ve ardından tek bırakıldı. Tıpkı Marcus gibi." dedikten sonra ufak bir parşömen kağıdı çıkarıp masaya koydu.

"Arkadaşlarının söylediğine göre bunu Hagrid'in baykuşu getirmiş. James'in daha önceleri anlattığından bildiğime göre o baykuşu çağırması pek zor değil. Yine de başkanım onunla birlikte konuşma yapacak. Benim şüphemi çeken farklı durum ise Drew adındaki Slytherin öğrencisi. Emma olayında oradaydı, bu sabah Scorpius hakkında konuşmaları oldu. Ayrıca ikinizin anlaşamadığını herkes biliyor. Hastane Kanadının önünde yumruklaşmanızdan. Lütfen, Scorpius eğer bildiğin varsa benimle paylaşman herkes için en iyisi olacak."

Scorpius gözlerini devirip bu konuda bilgisi olmadığını söylese de Harry Potter'ın üzgün bakışlarından inanmadığı okunuyordu. Aklından neler geçtiği bilmeye can atıyordu Rose. Dayanamadan bahçede geçen Johnny olayını başından sonuna kadar anlattı kız. 

Fakat Scorpius bu durumdan yeterince rahatsızlık duyduğunu ifade edecek bakışlar fırlatıyordu.

Son VarisWhere stories live. Discover now