23. Bölüm 'Hikaye'

Start from the beginning
                                    

"Yeter, kendimi arabadan dışarı atmaya az kaldı." dedi, Balaban. "Allah aşkına iki kelam edin. Sıkıldım."

Akça üç maymunu oynamaya devam ediyordu. Pars da ondan farksız değildi. Avcılar ise başlarını koltuğa yaslamış uyukluyordu. Berkut hemen yanı başında duran kardeşine döndü. " Araba seçimin hakkında konuşabiliriz."

"Neyini konuşacağız ki? Fıstık gibi araba. Tüm ihtiyaçlarımızı karşılıyor."

"Doğru; klima, radyo hatta televizyon mevcut. İnternet dahi var. Ayrıca içi dolu mini buzdolabı da var. Bir tuvaleti eksik."

Aldacı kıkırdamaya başladı. Belli ki avcı uyumuyordu.

"Yani?"

"Sana hepimizi rahatça içine alacak bir araba kirala dediğimde ultra lüks bir arabayı kast etmemiştim. Kendimi Polat Alemdar gibi hissediyorum, arabaya bak. "

"Uzun bir yolculuk yapıyorız. Kazakistan'dan Türkiye'ye kadar gerçekten de o basit arabalarla mı gitmek istiyordun? Akça'nın özel durumunu da göz önüne alırsak en rahat arabayı seçtiğimi kabul et."

Berkut başını olumsuz bir şekilde salladı. "Lüks tutkunu tatmin etmek için kızımı bahane etme, Balaban. Sanki seni bilmiyoruz. Otel odası için daha yorum bile yapmadım."

"Benim gibi uzun süren yolculuklar yaparsan sen de bir süre sonra rahata düşkün olursun."

"Her şeye cevabı var." dedi Berkut, kendi kendine söylenerek. 

"Ben de Özbekistan'a kadar araba ve oda seçimimle ilgili sıkıntılı içinde tuttuğuna inanamıyorum. Anam gibi dırdır ediyorsun."

"Anam dırdır etmezdi."

"Fakat sen ediyorsun. Yıllarca hem anne hem baba olmanın getirdiği bir getiri mi? Yoksa bu her zaman senin kişiliğinin bir parçasıydı da ben mi fark etmedim?"

"Bilmem, reşit olur olmaz ülke ülke gezmeye başlamasaydın öğrenebilirdin."

Bunun üstüne ne Balaban cevap verdi ne de Berkut daha fazla yorumda bulundu. Böylece araba tekrar sessizliğe gömüldü.

"Güzel sohbetti." dedi, Azrail. "Siz ikiniz hep böylemisiniz?" 

Balaban dikiz aynasında gri gözlü oğlana baktı. "Kardeş dalaşmasını mı diyorsun?"

"Evet."

"Yani, genelde tüm kardeşler böyledir. Senin kardeşin yok mu?"

"Var. Benden beş yaş küçük ikiz erkek kardeşlerim var. İsimleri Arat ve Toydu. Lakin biz ağız dalaşı yapmayız. Böyle yetiştirilmedik."

Balaban şapşal bir yüzle birkaç saniye boyunca Azrail'e baktı. "Çok affedersin ama senin ailen neden sana ve kardeşlerine böyle garip isimler koymuş? Hepsi de ölümle ilgili. Ya yanındakine ne demeli? Sizin aileniz akraba falan mı?"

"Biz avcıyız, sersem." dedi, Aldacı. "İşimiz sizin türlerinizi avlamak, öldürmek, katletmek."

Balaban sadece kendinin duyabileceği bir sesle, "Yani hepiniz özünüzde kana susamış çatlaklarsınız." dedi. 

Akça ilgiyle başını camdan kaldırdı. Aldacı hemen yanı başında oturuyordu ve onun yanında da Azrail vardı. Pars ise bir arkada tek başına oturuyordu.

"Sizin sadece şeyleri avladığınızı sanmıştım. Yani neydi o kelime? Gülük?"

Aldacı gülümsedi. Akça, uzun süreden sonra ilk kez konuşmuştu. "Guyuk ve yek. Canavarlaşmış iyeler ve şeytanlar. Avcılar, siz iyeler kadar kadimdir. Hatta hemen hemen var oluşumuz aynı dönemlere denk gelir. Garip ve korkutucu güçlere sahip insanları görünce, bu güçlere sahip olmayan insanlar korktu ve onları bir çeşit canavar olarak gördü. Dönemin kamları, druidleri ve daha niceleri halkını bu canavarlardan korumak için özel yöntemler geliştirdi ve iyeleri avlamaya başladı. Elbet o zamanlar insanlar, bugün ki gibi yeryüzünün dört bir yanına dağılmamıştı."

Hayalet Dünya [Hayalet Serisi #3]Where stories live. Discover now