28. Bölüm 'Avcılar'

2K 238 57
                                    

Selamlar,

İnşallah güzel bir haftasonu geçiriyorsunuzdur. Benimki güzel başladı, hamdolsun.

Yeni bölümü ekliyorum ama itiraf etmeliyim ki bu sefer zorlandım; sebebi ilham değil, yorgunluk mu diyeyim tam olarak nasıl ifade edeyim bilemedim. Belki Nisan yağmurlarının başlamasıyla bir sıcak bir yağmurlu olması bedenimde böyle bir etki yapmıştır. Yarın yeni bölüm yazmayabilirim, Hayalet Üniversite'yi yeniden gözden geçirip, göndermem gerekiyor. :P (Güzel haberler gelecek inşallah, dua edin bakayım. :) )

DİPÇE: Baybora'ya geçecektim ama son bölümü tekrar okuyunca kaldığım yerden devam etmeye karar verdim, hiç hız kesmeyim bu tarafta; diğer tarafa sonra bakarız, kaçmıyor. :P

________

Akça

Akça, kısa süreli baygınlık yaşamıştı. Yavaşça kendine gelmeye başladığında ilk algıladığı şey püfür püfür esen sıcak rüzgar oldu. Vücudunu yalayıp geçerken kendisini uyandırmak için çaba sarf ediyor gibiydi. Aldığı derin nefesle beraber toprak da burnunun içine doldu. Vücudu tepki olarak toprağı geri püskürttü ve bu sayede tamamen kendine geldi.

Yüzünün yarısı sıcak toprağa gömülüydü. Diğer yarısı ise güneşin altında kavruluyordu. Aslında oldukça rahat hissediyordu. Elbet bu rahatlık vücudunun belli yerlerinde ağrı sızı hissedene kadar sürdü.

Arabanın takla attığını hatırlayınca ilk tepkisi elinin karnına gitmesi oldu. Bebeğine zarar gelmiş miydi? Karnında dayanılmaz bir acı yoktu. Bebeği ile ilgili hissettiği kötü bir şey de yoktu ama hareket etmeye korkuyordu. Eğer hareket ederse doğmamış çocuğunun öleceğinden endişe ediyordu. Belki sıcağı sıcağına olduğu için ciddi bir iç ya da dış yaralanması olup olmadığını hissedemiyordu. Doğal olarak böyle bir kazada ilk yardım gelene kadar kıpırdamadan yatması gerekirdi ama Akça biliyordu ki kimse gelmeyecekti. En azından yardım etmek için.

"Pars? Baba?" dedi, kısık sesle.

Kimseden ses seda gelmedi. Bir kıpırtı olunca arkasında biri olduğunu anladı. Başını hafifçe çevirmeye çalışarak havayı kokladı; Pars'ın kokusuydu. En son hatırladığı; araba takla atarken Pars'ın onu ve çocuğunu korumak için üzerilerine abandığıydı. Nasıl olduysa bir şekilde arabadan dışarı fırlamış olmaları lazımdı. Başını olabildiğince kıpırdatarak arabaya daha doğrusu eskiden araba olan enkaza döndü; yarısı parçalanmıştı. Aldacı ve Azrail'in bedenleri kıpırtısız bir şekilde enkazdan dışarı çıkmıştı. Kayrak'ı göremiyordu. Babası ve amcası da iki yana savrulmuş, çölde kıpırtısız yatıyordu.

Burnuna dolan kan kokusu kime ya da kimlere aitti, emin değildi. Kendisinde çok ağır kanamalı bir yara varmış gibi hissetmiyordu, birkaç derin kesik varsa da ölümcül bir şey yok gibiydi. Akça derin derin nefesler almaya devam ederek bedeninin iyileşme sürecine girmesi için zaman tanıdı. Ruhen ve bedenen kazananın şaşkınlığını atlattığında bedenen bir sorun yaşayıp yaşamadığını daha rahat anlardı.

Ayak altında ezilen kum ve ufak taşların sesini duyunca yalnız olmadıklarını anladı. Zaten o kazayı tek başlarına yapmamışlardı ki! Biri onlara çarpmıştı ve hiç sanmıyordu ki bomboş yolda kaza eseri gelip çarptılardı.

Akça içgüdüsel olarak içindeki iyeyi serbest bıraktı ama daha ne olduğunu anlayamadan bir el saçından tutup, onu sürüklemeye başladı.

Sürüklenmeye başlayınca Akça'nın tüm bedeni acıyla tepki verdi ve genç kadının ağzından acı dolu inlemeler yükseldi. Kısık ve endişeli bir sesle, "Pars!" dedi. Kurdu serbestti ama bedeni hala sağlıklı tepkiler veremiyordu.

Hayalet Dünya [Hayalet Serisi #3]Where stories live. Discover now