17. Bölüm 'Al Bozkurt'

2.6K 279 89
                                    

Selamünaleyküm,

Bölüm hazır, en az 5,5 - 6 sayfa. Yani şu ana kadarki en uzun bölüm. :) Daha önce bitirip koyacaktım ama amcamlar misafirliğe geldi ve tamamlamak için ilk fırsatta odaya kaçtım. İnşallah beğenirsiniz. Yorumlarınızı eksik etmeyin. ;)

_________


Berkut kendine hakim olmaya çalışarak derin nefes alışverişleri yapıyordu. Balaban ve Joon, Berkut'u ortalarına almış, kanepede oturuyordu. Pars'ın boğazına yapışmasından sonra alelacele ayırıp, zorla oturtmuşlardı. Joon kavgalardan korkardı ve Balaban da biliyordu ki Kara Bozkurt'un sakin kalmaktan vazgeçmesi halinde pek hoş şeyler olmazdı. Geçen sefer bu olasılığı düşünmeden harekete geçmesi kendi ahmaklığıydı. Sonuçta Kara Ejderler, ejder kanı arasındaki en tehlikeli ve ölümcül olanıydı ve kuşkusuz en gizemli olanı.

Pars ve Akça ise hemen karşılarındaki kanepeye oturmuştu. Pars sükunetini koruyor ve Berkut'un tepkisini kaile almadığını açıkça ifade ediyordu ki bu hali Berkut'u daha da deli ediyordu. Akça ise diken üstünde oturuyordu. Olan biteni hızlıca anlatmış ve sonra sessizliğe gömülmüştü. Garip şekilde mahçup ve utanmış hissediyordu ama utanılacak bir şey yapmamıştı. Tamam, ailesinin onayını almadan evlenmek doğru bir şey değildi. Fakat olağanüstü şartlar altındaydılar ve ömürlerinin süresini kendileri de bilmiyordu. Bu sıkıntılı hayatın içinde bir parça mutluluk Akça'nın da haklıydı. Ayrıca evli olmadan aynı evi paylaşması daha mı hoş olurdu? Zaten Berkut'u susturan da bu son düşüncesini dillendirmesi olmuştu. Elbette durumu hala kabullenemiyordu.

"Çok gergin bir ortam." dedi, Joon. "Ne kadar böyle devam edecek?"

"Gerektiği kadar." diye cevapladı, Berkut.

Balaban gergin bir gülümsemeyle ellerini çırpıp ayağa kalktı. "Evet, artık kavga kotamızı doldurduk. Birbirinize yedirdiğiniz laflardan sonra midenize yer kaldıysa şayet kahvaltı edelim. Öğlen olmadan Joon'u Madagaskar'a postalamamız gerekiyor."

Joon korkarak sordu. "Postalamak kelimesini mecazi kullanmadın, değil mi?" Balaban sırıtınca Joon'un yüzü acı ve sıkıntıyla buruştu. Onu gerçekten de Afrika'ya kargolayarak mı göndereceklerdi? Hayatta kalırsa şanslıydı.

"Merak etme, hava deliğin elbette olacak ve seninle ilgilenip, yeme içmenle ilgilenecek bir uçuş görevlisi adamım olacak."

"Kaçmak ne kadar zormuş."

"O zaman kahvaltıya." dedi, Akça. Gülümseyerek kalktı. "Sonra havalimanına gideriz."

"Siz gelmiyorsunuz." dedi, Berkut.

"Baba! Sırf sinirlisin diye zor koşma."

"Sinirli olmamla ilgisi yok. Her yerde sizi arıyorlar. Avcılar çoktan Kore'ye ulaştı bile. Buraya gelmeleri de çok zaman almayacaktır. Joon meselesini halledip, sizi nereye götüreceğimizi kararlaştırmamız lazım."

"Kaçmaya devam." dedi, Pars. Sesi usanmış çıkmıştı. Git gide artık bu işin böyle olmayacağından emin oluyordu. Ailesini düşünde en son gördüğünde babasının söylediği söz aklından çıkmıyordu.

"Kaçmak hiçbir şeyin çözümü olmaz."

"Şimdilik daha iyi bir yolu yok." dedi, Berkut.

Oysa vardı. Pars, kafasında şekillenen şeyleri Akça'ya anlatmasa da olgunlaşması halinde harekete geçmekten geri durmayacaktı. Zira bazen gözü karar olmak gerekiyordu. Her şey doğru zamanlamayla ilgiliydi.

Babasının itiraz üzerine Akça, süngüsü düşmüş bir şekilde geri oturdu. Durduk yere kalabalık yapmaya gerek yoktu. Joon ile burada vedalaşır, babası ve amcasının dönüşü beklerdi. Hem bir süre Pars ile yalnız kalmak iyi olacaktı.

Hayalet Dünya [Hayalet Serisi #3]Where stories live. Discover now