24. Bölüm 'Öfke'

2.3K 248 66
                                    

Selamünaleyküm,

İki günden sonra yeni bölümle karşınızdayım, beğeneceğini düşünüyorum. İnşallah yani. :P

Dün doğum günümü kutlayan herkese teşekkür ederim. :)

_________

Akça mide bulantıları yüzünden kendini arabadan öyle hızlı attı ki arabanın durmasıyla genç kadının ortadan kaybolması bir oldu. Pars bile karısının bu hızına şaşırmış, hemen arkasından gitmeye yeltenmişti ama Aldacı, genç adamın önüne geçerek, onu durdurdu.

"Bırak ben gideyim."

"Onunla konuşmam lazım."

"Bence seninle konuşmak istemiyor."

"Kimeyle konuşmak istemiyor."

"Ona zaman vermen gerekir. Kolay hazmedeceği şeyler değildi."

Pars kızgın gözlerle karşısındaki genç kızı inceledi. Kaç yaşındaydı, bilmiyordu ama bilmiş ve ukala tavırlarıyla olgunluktan uzak bir havası vardı. Bu yüzden 40 yaşında da olsa Pars için Aldacı, küçük akıllı ve sinir bozucu bir kişi olarak kafasına yazılmıştı.

"Hazmedecek bir şey yok. Senin söylediklerin gerçekleri yansıtmıyordu. Senin işgüzarlığın yüzünden karım boş yere acı çekiyor."

Aldacı gülecek gibi oldu ama kendine hakim olmayı seçti. Daha önce bir ejderha kanı ile tecrübesi olmamıştı ama onların tehlikeli ve bulaşılmaması gereken kişiler olduğunu çocukken dinlediği hikayelerden öğrenmişti. Bilhassa Kara Ejderlerin.

"Yalan söylemedim. Ben niyet okuyucum, eylemlerin ardındaki nedenleri tespit etmek benim işim."

Pars bir adım atıp kızın burnunun dibine girdi; uzun boyu yüzünden genç avcı, başını kaldırarak ona bakmak zorunda kaldı. Aldacı, Kara Bozkurt'un gözlerindeki küçük gören bakışları fark etse de yorumda bulunmadı. "Her şeyi bildiğini sanırsın, lakin yarım bilgi ile iş tutmaya çalışırsın. Yarım bilgi, yanlış bilgidir. Çıktığın yol yanlış ise varacağın istikamet de yanlıştır."

Pars başka bir kelam etmeden, avcıyı omuzu ile itip, uzaklaştı ve Akça'nın yanına gitti.

Akça, hamile olduğunu öğrendiğinden beri mide bulantılarıyla uğraşıyordu. Kazakistan'dan Türkmenistan'a kadar günler süren araba yolculuklarında bu durum her geçen gün daha da rahatsız eder hale gelmişti. Öğrendiği için mi midesi bulanıyordu yoksa tam denk mi gelmişti, emin değildi. Kaç aylık hamileydi gibi sorulara da vakıf değildi. Öğrenmek için imkan bulamamış, daha doğrusu aklına bir hekime gitme fikri gelmemişti.

Acaba cinsiyeti neydi? Kız? Erkek? Kime benzeyecekti? Kendisine mi yoksa Pars'a mı? Pars'ın gözlerine ve gamzelerine sahip olmasını isterdi. Bir de o güzel açık kumral saçları vardı. Kız olursa Baybora'ya benzeyip, Pars'ın tüm sinirlerini yerinde hoplatmasını istiyordu. Hatta amcası Balaban'ın avare tavrı da emindi ki Pars'ı delirtirdi. Biraz düşününce vazgeçti. Ne Baybora ne de Balaban amcası gibi olmamalıydı, zira kendisi de bundan zarar görürdü. Artık Pars'ı delirtmek için başka yöntemler bulurdu.

Derin derin nefesler alarak mide bulantısını dindirdi. Sabah ayazının serinliği cildini yalayıp geçtikçe içi bir hoş oldu. Uzun zamandır ilk kez kendini iyi hissediyordu. Böyle anlarda rüzgar ile gerçekten bir bağa sahip olduğunu daha bir idrak ediyordu. Kendini rüzgarın kollarına bırakıp, onu alıp uçurmasını istiyordu. Zaman zaman rüzgarın, bu isteğini yerine getirecekmiş gibi de hissediyordu.

Hayalet Dünya [Hayalet Serisi #3]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin