- Seçil Hanım'ın bacaksız oğluna bir şeyler alayım dedim de neyse... Bir de karın sancısıyla uğraşmayalım şimdi. İşin yoksa ilaç falan ara.

- Abi siz bakliyat reyonuna geçin, orada konserveler de vardı. Sağlamsa onlar sağlamdır. Ben bir tane sepet çekip geleyim.

- Tamamdır Gökalp. Biz Tanerle orayı da bir kontrol edelim. Sonra da pil alalım. Gel koçum.

Gökalp, baş sallayarak gerisin geri giderken Taner ve Zafer de market boyunca ilerlemeye başlamışlardı.

Zemin yer yer hakladıkları zombilerden boşalan taze kan lekeleri ve önceden çıkan hengameden kalmış olan kurumuş kan lekeleriyle doluydu.

Ah be (?) Bir gün büyük bütçeli yapımların gerçeğe uyarlanacağı da varmış kaderde?

Diye düşünüyordu Gökalp yine... Bu ürkütücü mekanlar ona hep konusu zombi olan dizi filmleri anımsatırdı.

Bir vakitler televizyon karşısında izlediği bilim-kurgu tarzı, dünyanın cehennemleştiği, modern dünyanın modern çöplüğünde yaşamaya çalışan insanlara, sıcak yatağında kahvesini yudumlarken ki gösterdiği empatiyi getiriyordu hatırına.

Bu tür yapımlar bütün bunlara bir ön hazırlık olabilir miydi?

Tekrar bin bir türlü içinden çıkılmaz fikir buhranlığı deryasına girmemek en iyisiydi. Girdikçe çıkamadığı aşikar olan bu cevapsız soruların yanıtını kendinde defalarca tekrar tekrar aramak... Onu içinde bulunduğu dünyadan alıkoymaktan başka bir işe yaramıyordu.

Kendisi için en iyi ve en doğru ne varsa onunla avunmak şarttı.

Bu şüphesiz aileydi. Aile ve sevilen, değer verilen insanlardı.

Dağılmadan önce bir vakitler bir ailesi vardı. Bir annesi, bir kız kardeşi vardı.

Annesi sırra kadem basarken kız kardeşi ise git gide yaklaşmakta olduğu bir muammaydı.

Ah Aynur Teyze. Öyle bir ateşi harladın ki içimde. Umarım işin sonu bomb*k bir yere çıkmaz.

Derin bir soluk çekti, kalbi ve ruhu titremişti birden bire. İçi umutla doluydu.

Aklını boşaltmaya çabalayarak içinde broşür olan duvara dayanmış tekerlekli market sepetlerinden birini çekti ve döndürüp ileriye doğru sürmeye başlayacakken birden bire bir şey fark etmiş gibi durdu. Gözlerinin marketin dışında bir şeyleri arar gibi fıldır fıldır olduğu görülüyordu.

- Yok canım (!)

Cama yaklaştı, bu sefer daha da alıcı gözle dışarıya bakıyordu çünkü ortada büyük bir sorun vardı. Az evvel marketin önünde duran araç, şimdi yerinde yoktu!

Araç az önce buradaydı. Uçacak hali yoktu ya?

Gökalp, bıçağına git gide daha da sahip olma arzusu hissediyor, onu sımsıkı kavrıyordu. Çünkü olası bir tehlike kapıdaydı! Onlar gibi yaşayan insanlar, açlığın dönüştürdüğü tehlikeli mahlukatlar... Bunlar tedirgin olmasına ve insanın bastırdığı doğasını ortaya çıkaran hayvancıl gelişmelerin başlamasına sebep olabileceğini hissediyordu.

YAŞAYAN SON ÖLÜLER "Zombi"Onde histórias criam vida. Descubra agora