BÖLÜM 40

2K 139 4
                                    


Gökalp ile Ilgın, yer değiştirmiş, bu sefer Gökalp sürmeye başlamıştı. Son zamanlarda eğlenmedikleri kadar eğleniyorlardı. Gökalp, ara sıra ellerini bırakıyor, küçük heyecanlar yaratıyordu, Ilgın ise bir ara arka koltukta ayağa bile kalkmış, kollarını açarak, dengesini kaybetse motosikletten düşeceğini kısa süre olsun unutmak istercesine, o adrenalini tatmak istemişti. Fakat sonra yalpalayıp düşecekken Gökalp'in tişörtünün arkasından tutmuş, bu kadar macera yeter diyerek oturmuştu. Normalde yolda motosiklet ile şov yapanları görürlerse saydırırlardı, "Bu kadar da zevk düşkünlüğü olmaz" diyenlerdendiler. Şimdi ise şovun alasını yapa yapa eğlenen onlardı. Zaten artık ne yollardan geçen araçlar vardı, ne de trafik.

Gökalp ve Ilgın, Honda CBR 125R motosikletten inmişlerdi. İkisi de yorulmuştu. Kasksız yaptıkları bu tehlikeli yolculuk sonunda başlarına bir şey gelmediği için dua etmeleri gerektiğini biliyorlardı.

Gökalp ve Ilgın, yolun kenarındaki barikata yanaşıp inmişlerdi, Gökalp, motosikletin düşmemesi için desteğini ayağıyla kaldırmıştı:

- Çantayı aldın mı?

- Aldım aldım, burada.

- Tamam.

Ilgın ve Gökalp, evde bir tane kampçı çantası bulmuş ve silahlarını içine doldurmuş, motosiklette giderken aralarına alarak taşımışlardı. Ilgın indikten sonra eline almıştı.

Ilgın ile Gökalp, barikattan atlayarak buğday tarlalarının olduğu, upuzun düzlük alana geçti. Burası ve karşısı dümdüzdü, dağlar ise uzaklarda gözüküyordu.

Hiç konuşmada tarlanın içinden yürüdüler. Ayakları yere her bastığında çıkan ses ve rüzgarın kulaklarına bıraktığı tatlı melodi, biraz olsun huzurla doldurmuştu içlerini.

Gökalp, sıkılmaya başlamıştı ki sessizliği o bozmuştu:

- Çok güzeldi, son zamanlarda hiç bu kadar eğlenmemiştim, teşekkür ederim.

Ilgın gülümseyerek:

- Önemli değil ve sadece sen eğlenmedin, birlikte eğlendik.

- Evet ya, doğru.

***

Didem, dinlenme tesislerinin merdivenlerinden iniyordu. Taner, cam kapıyı itip, merdivenleri inen Didem'e seslendi:

- Didem, nereye?

- Bir yere değil. Çardağa geçeceğim, sıkıldım içeride. Gel sende.

- Tamam.

Dedikten sonra, buradaki zombileri temizlerken delik deşik olmuş olan, fakat sonradan eskisi gibi düzenledikleri masaların yanından geçip, adımlarını hızlandırıp Didem'e yetişmişti.

Birlikte, binanın sağ tarafındaki çardakta karşı karşıya oturmuşlardı.

Didem, ellerini masanın üstüne koyduğunu gören Taner, hemen sıcak elleriyle onun ellerini tutmuştu.
Didem ise, bunu hissedince gülümsemişti.

Didem, bu adamı seviyordu. Gerçekten ondan çok hoşlanmış ve etkilenmişti. Özellikle karşılıklı oluşu onu göklere çıkartıp, bulutlardan tahta oturtup, gök kuşağından taç giydirdiğini hissini veriyordu.

Taner ise, hayatında gördüğü en güzel kızın Didem olduğunu düşünmekteydi. Belki de bu kıyamette başına gelen en güzel şey Didem idi. Taner'in bir ailesi yoktu. Fakir amcasının yanında, bir gün karnı doyduysa, öbür gün aç yatmış, kıt kanaat bugünlere gelmiş, çocukluğu mutlu hayatları seyredip, hasretle iç geçirmekle geçmiş. Eğitim hayatı erken bitmiş, küçük yaşlarda ağır işlerde çalışmıştı. Sevgiye hasret büyümüştü. O yüzden kalbini kimselere kolay kolay açmazdı, ama sevgiye ve aşka her daim değer vermiş, bir gün mutlu olacağı, mutlu bir ailesi olacağı ve yaşadıklarını çocuklarına, eşine hissettirmeyeceği düşüncesini benimsemişti hep.

YAŞAYAN SON ÖLÜLER "Zombi"Where stories live. Discover now