BÖLÜM 54

1.4K 121 5
                                    

Gökalp, arkadaşı Serpil ile karşılaşmış olmanın memnuniyeti içindeydi, ve adeta yüzüne renk gelmişti. Yaşadığı, gördüğü onca şeyden sonra sevdiklerini kaybetmiş bir adamdı, bundan sonra da rüzgar hangi yönden eserse o yöne savrulan bir adam olacaktı, en çok bundan korkuyordu. Evine gelip yalnızlıktan ölmek istemişti (!)

Hiç beklemediği bir anda karşısına çıkan kibarlıktan hafif yoksun ama ona bağlı mı bağlı olan can dostu Serpil'i bulmuş, kader onları buluşturmuştu.

Gökalp, her ne kadar sevinçten içi kıpır kıpır olsa da bu acımasız hayatın getirisi seri ölümlerden paylarını ne zaman nerede alacaklarını düşündükçe delirecek gibi oluyordu. Bu dünyada yaşamak çok zordu, sevdiklerini kaybetme korkusu... Üstelik herşey o kadar hızlı, o kadar seri gelişiyordu ki, her an bir elem olay olacak da onu tekrar umutsuzluk çukurlarına sürükleyecek gibi hissediyordu. Tekrar umutsuz olmak istemiyordu, yoksa yaşayamıyordu, yaşayamazdı... Zordu... (?)

Gökalp ile Serpil uzun bir sarılmanın ve sevin gözyaşı döktükten sonra yavaş yavaş şaşkınlığı üzerlerinden atmaya başlamış, Gökalp'in salonuna geçip pencerelere yakın olan koltuğa oturup, birbirlerine hafif dönerek birbirlerine soracakları onca soruyu düşünüyor, fakat sevinçleri ve düğüm düğüm olan boğazları konuşmalarına müsaade etmiyordu.

Serpil, kendini biraz toparladıktan sonra konuşmaya başladı, konuşmasının başında çıkan ses tonunu kendisi de tanıyamamıştı:

- Gökalp... Konuşacak o kadar çok şeyimiz var ki...

- Var, ya... Var.

Gökalp, gözünü kilitlediği halıdan kaldırıp arkadaşının gözlerine bakarak konuşmaya başladı, o da yavaş yavaş kendini toparlıyordu:

- Serpil, siz neredeydiniz? He? Neredeydiniz?

- Gökalp, biz... Biz başından beri buradaydık...

- ??

- Sana herşeyi en başından anlatacağım, biliyorum soracak çok sorun var, mesela... Mesela seni o gün neden orada bırakıp çekip gittiğimizi soracaksın...

Gökalp, deli gibi merak ettiği, az da olsa tahminler ürettiği fakat cevabını şu an ondan ayrıntılı bir şekilde öğrenmek istediğini hissettiği soruyu arkadaşının az sonra cevaplayacak olmasını heyecanla bekliyordu:

- Evet...

Serpil, gözlerini kaçırdıktan sonra derin bir nefes çekip Gökalp'e tekrar döndü ve başından geçenleri anlatmaya koyuldu:

- O lanet gün Gökalp, o lanetli gün...

Yutkundu, yere kısa bir süre baktıktan sonra başını kaldırarak devam etti:

- O gün Ertuğrul, sen, ben eve dönerken duyduğumuz helikopter, ambulanslardan işgillenmiştik, hani bir şey olmaz falan diye, neyse... Sen indikten sonra seni arabada bekliyorduk, o sırada silah sesleri daha çok yükselmeye başladı, ben kolumdan vuruldum, yani sıyırdı... Ertuğrul seni almak için araçtan inmişti, işte tam da o anda o hayatımızı berbat eden kahpelerden... Tövbe... İşte saldırıya uğramaktan son anda kendini araca atarak kurtardı. İnan ki seni orada bırakıp gitmek ne benim, ne de Ertuğrul'un yapacağı bir şeydi. Yapacağımız son şeydi bu, ama o anda nasıl olduysa, oldu işte... Son yapacağımız şeydi ve o son oldu!

Serpil, başından geçenleri anlatırken adeta tekrar tekrar o anlar gözünde belirmişti, gözleri anlatırken büyümüş, anlatırken o anki hisleri tekrar yaşıyor gibi görünüyordu...

Devam etti:

- Biz başından beri buradaydık... Hatta, ben seni gördüm Gökalp, arkandan bağırdım, ama beni duymadın.

YAŞAYAN SON ÖLÜLER "Zombi"Où les histoires vivent. Découvrez maintenant