BÖLÜM 42

2.2K 150 45
                                    


Buraya ölüm tesisleri de denilebilirdi artık. Ortalık kan gölüne dönmüş, burayı basan, yaklaşık kırk beş civarı kadar gelen zombilerin cesetlerinden akan kanlar beton zemini adeta küçük bir göle çevirmişti. Bir kaç yerde sürünen zombi dışında bütün zombiler son kez ölmüştü...

Taner ve Gökalp, parmaklarını silahın tetiğine basılı tutmaktan acıdığının farkına varamayacak kadar korku dolu ve endişeliydiler. Evet, nihayet tesislerin girişi zombilerden temizlenmişti fakat benzin istasyonundaki arkadaşları Didem ve Ilgın'ın durumlarını öğrenmek için lanet binayı terk etmeliydiler biran önce.

Bütün zombiler temizlendiğine göre artık daha fazla burada durmanın bir alemi yoktu, son kurşunu sıkar sıkmaz, kendilerini geri çekip, yandaki cam kapıya yönelmişlerdi.

Gökalp, kapıyı ittirip kilitli olduğunu hatırlayınca, anahtarla uğraşmak yerine elindeki taramalı silahla cam kapıya kurşun yağdırıp tuz buz etmişti. Kırılan cam parçaları yere daha yeni dökülüyordu ki, Gökalp fırladı ve binadan kendini dışarı attı, o kadar hızlı geçmişti ki cam parçaları sırtını ve sol kolunu kesmiş, biraz yaralanmasına sebep olmuştu. Fakat bu zerre kadar umurunda değildi ki acıyı ve sol kolundan akan kan damlalarını bile hissetmiyordu o anda. Çünkü daha önemli bir durum vardı, acısı geçerdi, dayanabilirdi. Fakat arkadaşlarının kaybına, özellikle Didem'in kaybına kolay kolay dayanabilir miydi?

Gökalp, endişe ve korku duygularını hat safhada yaşıyordu, kapıdan çıkınca kapının önünde yerde, bir kaç ceset dışında henüz ölmemiş, sağ merdiven demirlerine yapışmış, kurşunlar göğsünü paramparça etmiş, içi dışına çıkmış, bağırsakları yerlere saçılmıştı ve gözleri, dokunsan parçalanıp, eriyip akacakmış hissini uyandıran bir zombi, yanındaki masa şemsiyesine tutunup kalkabilmiş ve başından vurulmadığı için hala saldırabilecek güçte olduğunu kanıtlamıştı.
Zombi, Gökalp'in üstüne yürümeye başlayınca, Gökalp elindeki silahın arkasıyla onu tek hamlede yere sermiş, ardından hızla ve defalarca kafasına sert bir şekilde vurup, beynini paramparça etmişti. Gerçekten çok gergindi ve korku dolu, biraz da sinirli...

Gökalp'in arkasından Taner de hızla binadan çıkmış ve son sürat merdivenleri inmişlerdi. Gökalp, marketin önüne yaklaştığında içeride göreceklerine hazırlıklı olmadığını hissetmişti. Fakat zaten girecekti ne olursa olsun. Yalnızca kötü bir manzara ile karşılaşmaktan korkuyordu.

Kalbi korkudan ve endişeden hızlı hızlı atarken, yerlerde bacakları ayakta duramayacak kadar zarar görmüş olan ve kopma raddesine gelmiş, yerde hırıl hırıl hırıltılarla, ölü bedenlerin üzerinden geçerek markete doğru ilerleyen birkaç zombiyi bir hışımla kafalarını mermi yağmuruna tutup, etkisiz hale getirmişti.

Gökalp ve Taner, cesetlerin üstünden geçerek marketin kapısına vardığında, ikisi de, onların ölmemiş olmasını umut ediyordu.

Gökalp, içeri girdiğinde, yerde ölü ve başları kopuk bir halde yatan bir kaç zombiyi görmüştü. Demek ki Ilgın buraya girmeyi başaran bir kaç zombinin hakkından gelmişti. Belki de paçalarını kurtarmayı başarmışlardı.

Yerlerde kan içinde kopuk kafalardan ses geldiğini gören Gökalp ve Taner, ilk önce biraz mideleri karışmış ardından toparlanmaya çalışarak, yerdeki cesetlerden atlayarak karşıdaki küçük mutfağa ilerlemeye başlamışlardı.

Gökalp'in o anki gördüğü manzara tüylerinin ürpermesine ve onların kurtulduğunu düşünüp biraz olsun rahatlamasına sebep olduğu duygunun değişip, yerinde az önce yaşadığı korkunun iki katını, hatta on katını yaşamasına sebep olmuştu birden bire. Çünkü, yerde kapıya doğru giden kan izleri, onların içeride olduğunu fakat bir şeylerin de ters gittiği sinyalini yakmıştı.

YAŞAYAN SON ÖLÜLER "Zombi"Where stories live. Discover now