BÖLÜM 64

1.2K 96 7
                                    

Akif Hoca, Zafer ve Gökalp, yemeklerini yiyip miğdelerini hafif şenlendirdikten sonra dışarıya çıkmış, ağır adımlarla dışarının havasını içlerine teneffüs ede ede yürüyorlardı.
Akif Hoca, Zafer ve Gökalp'i tanıyan diğerleri onun gelişinden oldukça memnun durumdaydılar.
(Akif Hoca sağda, Gökalp ortalarında)

Gökalp, yaşadıklarının devamını Akif Hoca ve Zafere anlatmıştı

- ...Böyle işte hocam, sonra da buraya geldik.

Akif Hocanın memnuniyeti gözlerinden okunuyordu:

- Çok sevindim oğlum, burada da genç erkek gücüne ihtiyacımız vardı. Ben ihtiyarım, Yılmaz Bey de yaşını başını almış bir adam, Hademe Perihan Hanım'ın oğlu desen pek bir iş yaptığını görmedim, Zafer...

Sayarken sıra Zafer'e.geldince Zafer, kısa muzip bir gülümsemeyle Akif Hocaya doğru baktı.

Bunu gören Akif Hoca, başta ufak bir şakayla.karşılık vermiş, ardından düşüncelerini söylemişti

- Zaferde bir halta... Allah'ı var aramızda en beceriklisi, o olmasa burada tutunamazdık.

Gökalp:

- Hocam, siz nasıl hayatta kaldınız?

- Ne yani? Ben hemen, kolay kolay ölecek biri miyim hayta?

Son kelimesi Gökalp'i neşelendirmişti. O bu kelimeyi yıllar önce onun öğrencisiyken çokca ondan işitmişti.

- Estağfirullah Hocam, olur mu öyle şey? Siz ki...

- Tamam ülen tamam yalakalık istemez.

Dedikten sonra sesli gülmüş, sağ eliyle Gökalp'in omzuna vurmuştu. Gökalp ise keyiflenerek gülümsemişti.

Akif Hoca devam etti:

- Gökalp, mezun oldun, ortaöğretime başladın. Ondan sonra üniversiteyi kazandın, ondan sonra ziyareti kestin, yanıma uğramaz olmuştun. Gelmen için salgın mı çıkması gerekiyordu illa be oğlum?

- Aman hocam yapmayın, kaç öğretmenler günü size hep mesaj gönderirdim yoksa unuttunuz mu?

- Hadi len nerde? O mesajların da arkası gelmedi sonra, hem mesaj ziyaretin yerini tutmaz 1327 Gökalp.

Gökalp gülerek:

- Haklısınız hocam ama işte, üniversiteyi kazanınca bir hava geliyor ya insana, sanırım aynı şey.

Akif Hoca, kafasını seni hınzır der gibi salladı.

Bir süre sonra bahçenin sonuna vardıklarında bir tur daha yürümek için arkalarını dönüp gerisin geri yürümeye devam ederken Gökalp, aklında dönen sorulara cevap bulmak istiyordu:

- Hocam peki siz buraya nasıl sığındınız?

Akif Hoca zihnini bir süre meşgul ettikten sonra:

- Gökalp, biliyorsun ben yıllardır bu muhitte otururum, salgının başladığında, Eşim bize saldıracakken kapıyı kapattık ve kilitledik. Bir süre çaresizce evden çıkamadık, sonra damadımın da kuduz kapıp kalktığını, eşimle birlikle kapıyı yumrukladığını görünce daha fazla evde kalamadık, çıktık daireden. Dış kapıyı kapattık ama bizim apartman 6 katlı bir apartmandı ve eşim gibi davranan birkaç insana da rastayınca kendimizi apartmandan dışarıya attık, dışarısı felaketti, ben böyle bir şeyi hiçbir zaman görmedim, hani savaş çıktı dersin değil, herhangi bir saldırı falan değil... Neyse, sonra okula sığındık çaresiz, Allahtan bakanlık salgın haberlerinden sonra, ülkede de tek tük başladığı zamanlarda okulları tatil etmişlerdi de yavrular kapana kısılmamıştı. Yoksa anaları babaları velileri buraya akın eder, daha çok pis bir karışıklık çıkardı... Neyse oğlum ondan sonra Seçille okula girdik, bahçede dolaşan hastalıklı insanlara yakalanmadan arka bahçeye koştuk, hademe Perihan Hanım ve oğluyla karşılaştık, onlar malum okulda kalıyordu, evleri buradaydı. Sonra binaya kapattık kendimizi, birkaç gün çıkamadık. Ondan sonra Zaferler geldi, bahçedekileri etmişler, onların da gelmesiyle sayımız arttı... Şimdi de siz geldiniz...

Gökalp, Akif Hocanın evinin buraya yakınlığı üzre buraya gelmiş olmasını önceden de tahmin ettiği gibi yanılmamıştı.

Zafer, geçmişten konu açılmasını sevmemişti, O, her zaman pozitif ve gerçekçi bakan bir soğukkanlı karakterdi:

- Artık geçmişten konuşmasak! Buna gerek yok ve kimseye bir yararı da yok.

Bir süre sonra devam etti:

- Şu anda nefes alıyoruz ve önemli olan bu. Bu, ve bundan sonrası! O yüzden Akif Hocam? Gökalp? Geçmişte ne yaşadıksa yaşadık, bundan sonra önümüze bakalım, yeni bir dünya var ve geçmişimiz artık yok. Biz ölüyüz. Hayatta kalan son ölüleriz, dünya dışarıdakilerin!

Zafer'in bu etkileyici konuşması herkesi kendine getirmişti. Sonuna kadar haklıydı, artık geçmişten konuşmanın ve oraya bağlı kalmanın bir yararı yoktu. Eğer geçmişe saplanılırsa şimdiki şartlar daha da zor bir hal alıyordu.

- Haklısın oğlum, haklısın. Benim için de artık öyle.

- Ellerinizden öperim Akif Hocam, size saygım sonsuz.

Gökalp, daha Zafer'i görür görmez aklına Firdevs Teyze ve eşinin o halleri gelmişti. İstanbul'u terk edeceği sırada evinin önünde Firdevs Teyzenin ona doğru saldırıya geçtiğini ve onun kafasından bıçağı nasıl geçirdiğini kareleri gözünün önüne gelip duruyordu.

O sırada Serpil ve Taner odadan çıkmış, kapının önüne gelip sohbet etmeye başlamışlardı.

Taner, ona başından geçen her şeyi anlatmış, ailesinin ve kendisinin fırtınalı hayatından söz etmişti. Serpil de.aynı şekilde ona içini dökmüş, Gökalp'in kız kardeşinden muhabbete başlarken sohbet uzadıkça uzamıştı.

- Demek öyle Taner he? Seni de annen bıraktı demek.

- Bıraktı işte! Sonra da bir daha görmedim. Gelmedi ziyaretime... O yüzden babamın yeri bende ayrı, her ne kadar ayrı kalmışsak da hapisten çıkması için gün sayıyordum... Neyse, sana demem o ki... Affet! Bırak, zamanında ne olduysa oldu, ne yaşandıysa yaşandı. Bak, her gün ölüyoruz. Yarına çıkacağımızı bırak, aldığımız şu nefesi bile verebileceğimizin garantisi yokken bunu yapmamalısın. Bak bana! Ne annem yanımda ne de babam! Senin annen de yanında, baban da yanında. Bunun değerini bil.

Taner'in sözleri Serpil'i şok etmişti. Şu zamana kadar babasına kinliydi fakat Taner'in dedikleri doğruydu. Ama nasıl olacaktı?.Serpil'in kafasını karıştırmıştı. Bu konu hakkında konuşmak istememişti. Konuyu hızlıca değiştirerek:

- Gökalp bilmeli mi sence?

Taner, kaşlarını hafif kısarak:

- Hayır asla bilmemeli! Serpil, o dışarıda az şey yaşamadı. Şimdi tekrar aynı ona yaşatmış olmaz mıyız? Hem hayatta bile olmayabilir. Serpil, insanlar ölüyor! Hem de artık eskisinden daha çabuk!

- Haklısın da... Ne bileyim...

- Şuraya geldik, bırakalım da biraz nefes alalım değil mi?

Akif Hoca, Gökalp ve Zafer yürümeye devam ederken, en son konuşan Zafer'den sonra Akif Hoca devam etti, bu sefer derin bir nefes çekip, yavaşça ve gözlerini karşıdan ayırmayarak:

- Yalnız Gökalp, şu ön bahçedeki binaya yaklaşmazsan...

- Neden? Hocam içeride ölüler var deme sakın bana!

- Maalesef öyle oğlum. Salgının yeni yeni baş gösterdiği zamanlarda devlet bir karar almış, hastalık kapanları tecrit etmek ve yayılmasını önlemek için. O yüzden de yakındaki okul, hastane gibi binalarda hastalık belirtisi taşıyanları karantina altına almaya çalışmışlar. Ama görüldüğü gibi hiçbir önlem hastalığın yayılmasını önleyemedi. Evet, bu civarda da hastalık kapan insanları veya şüpheli gördüklerini bu binaya kapatıp tecrit etmişler.

- Yukarıya bakın!




Herkese mutlu yıllar dilerim! iyi seneler... ☺




YAŞAYAN SON ÖLÜLER "Zombi"Where stories live. Discover now