ŞANS / Ezo & Onur (Özel Bölüm)

En başından başla
                                    

"Geri geleceğim canım kızım," demişti annesi ona sarılarak. "İlk fırsatta dönüp seni alacağım. Çok güzel bir hayatın olacak, buradakinden daha güzel."

"Ben bir yere gitmek istemiyorum," diye mırıldandı Ezo. Anlamıyordu da gitmenin neye yaradığını. Bir gün kendisi çıkıp giderken anlayacaktı.

"Kendine dikkat et," demişti annesi saçlarını öperek. "Beni aramayı unutma."

Beni aramayı unutma...

İlk hafta unutmadı Ezo. İkinci hafta geç hatırladı. Üçüncü hafta telefon görüşmelerinin süresi yarı yarıya kısaldı. Dördüncü hafta Ezo aramadı ama telefonun başından da hiç ayrılmadı. O hafta annesi hiç aramadı.

Beşinci hafta telefonu heyecanla açtı. Sonra açtığına pişman olacak bir azarla kulakları kamçılandı.

Ezo, ondan sonraki telefonlara istemeden baktı, tıpkı isteksizce arayan annesi gibi.

Zorunlu bir görev gibi yerine getirilmiş bir telefon görüşmesinden sonra usulca kenara bıraktı telefonunu ve bir kalem alıp önündeki yaprak teste boş bakışlar attı.

"Çocuklar, tanrının anne ve babalara cezası olabilir mi?" dediğinde hemen yanında ev ödevini yapmakta olan Yankı başını kaldırıp yüzüne baktı.

"Bazen kendimi böyle hissediyordum."

Bu 'bazı' kavramı bütün zamana yayıldı. Yıllar sonra, artık genç bir kadınken aynı cümleleri tekrar kurdu Yankı'ya.

Kum torbasına bir yumruk daha indi.

"Gerçekten çekilmez bir adamsın!" diye bağırdığında, mutfak masasının üzerindeki kaktüsü duvara fırlattı. "Senin kızın olmaktan nefret ediyorum!"

Artık on altı yaşındaydı.

Babası, eski polis, mesleği ve kendi hayatı arasına sıkışmış, kendinin de son derece farkında olduğu bir gerçekti; huysuz bir adam olduğu.

Ezo'ya sık sık "Annene çekmişsin," derdi. Ezo'yu annesine benzettiğinden değil, annesine kızgın ve kırgın olduğunu bildiğinden.

"Bilerek öyle söylüyorsun değil mi baba?" demişti bir gün ağlarken. Ağlamayı da sevmiyordu ama o akşam dayanamamıştı. "Anneme benzemediğimi, en çok sana benzediğimi biliyorsun. Bunu bilerek söylüyorsun değil mi?" Neden?

Ezo neden, diye sormadı.

"Neden?" diye sorduğu ilk soru, okul gösterisine gelemeyecekleri için, bir Pazar kahvaltısında anne ve babasının karşısında dikildiğinde çıkmıştı ağzından: "Neden yaptınız beni?"

Sonra neden sormayı değil, karşı gelmeyi öğrenmişti. Bu yüzden gözyaşları içindeyken de neden diye sormak yerine düşmanca karşılık vermişti.

"Anneme benzemiyorum ama annemi anlıyorum. Seni terk etmek bu dünyadaki en doğru hareketi olabilir baba. Zavallı bir adamsın."

Küçükken böyle değildi. Polis üniforması içindeki babası Ezo için bir kahramandı. O evin içinde görünmez olup zamanla silinmeseydi, annesi de hâlâ bir melek olacaktı.

Kum torbasına bir yumruk daha indi.

İnsanın ailesine karşı savaşması ne zordu... Nereye sallasan ucu sana değecek.
İnsanın ailesine sahip çıkamaması ne zordu... Dağılan her parça senden gidecek.

İnsanın ailesine kaçıp sığınamaması ne zordu... Ucu hep başladığın yerde bitecek.

"On sekiz oldum bu gün anne, mesajımı alınca beni ara."

MÜPHEMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin