Didem... O kıza ne demeliydi? Gökalp, onu kardeşi gibi görmüştü. Onu arkadaş olarak seviyordu, sadece o kadar.

Bunu ona ilanı aşk ettiğinde tekrar dillendirmişti, Didem çok üzülmüş, günlerce Gökalp den uzak kalmıştı. Gökalp, teselli mi verecekti? Ne yapacaktı? Ne kadar saçma olurdu? Reddedip teselli vermek. Hoş, kendisi dağınıktı, toparlanamamış haldeyken başkasına teselli nasıl verecekti?

Didem, başlarda utandığı için ona yaklaşmamıştı, sonraları ise, soğuk davranmıştı. Nedense güçlü biri gibi gözükmeye zorlamıştı kendisini.

Taner... Hele o...
Muavin çocuk... İyi biriydi, bu aşikardı. Gökalp'in reddiyesinden sonra Didem'e destek olmuştu sözde (?) Ona aşıktı, besbelli. Aralarındaki elektrikleşme bugün ilanı aşka dönüşmüş, bu kıyamette, bu şartlarda birbirlerinin sevgilisi olmuşlardı. Samimiyetsiz ve çok itici gelmişti Gökalp'e. O içinde kopan fırtınalarla uğraşırken...

Gökalp, bu sebeplerinden dolayı kaçmış gitmişti yanlarından. Biraz hava almak, temiz hava teneffüs etmek istemişti. İstanbul yolunca ilerlemiş, bu zengin yazlık evlerini görünce.içeriye girip bakmak istemişti. Hem belki işe yarar bir şeyler bulabildi. Aslında güvenliyse burada bile yaşayabilirlerdi. İki aydır korkudan dinlenme tesislerinden fazla uzaklaşamamış, başka kalacak başka bir yer arayışına girmemişlerdi. Anaları ağlamış, adam akıllı bir uyku çekememiş, rahat yataklara hasret kalmışlardı. Burada en az beş hane yan yana diziliydi. Bir evi bile hepsine yeter de artardı.

Gökalp, ağır adımlarla. Tek kanatlı beyaz kapıya doğru ilerlemeye başladı. Evlerin hepsi beyaz renkli, iki katlı ve hepsinin yanında otoparkı vardı.

Gökalp, kapının kapalı olduğunu tahmin etmişti, yanına gelince ise tamamen emin olmuştu. Kapıyı zorlayıp kırmaya çalıştı, ha bire kapıya omzuyla vuruyordu fakat acıyan omzundan başka bir şey olmuyordu. Böyle açamayacağını kanısına.varan Gökalp, saksıyı çalıştırma gereği hissetmişti sonunda.
Birden aklına güvenlik kulübesine dönmek geldi, çünkü orada her evin yedek anahtarı bulunabilirdi. Bir keresinde; sitede oturan bir arkadaşı, anahtarı evde unutunca yedeğini bekçiden istemişti.

Arkasını döndü, birkaç adım sonra kulübeye girdi. Ölü adamı omuzlarından çekip dışarı çıkarıp, yere bıraktı. İçeride arayamazdı oldukça dardı.
Yere oturup, adamın ceplerini aramaya koyuldu.
Buranın iki kapısı vardı, birisi araç kapısı, ki bu kapalıydı. Bir de yayaların girdiği kapıydı ve o kadıdan girince, kulübedeki zombiyi görmüştü.

Bu adamı beynini dağıtarak öldürmüştü. Bir karıncayı bile incitemeyen Gökalp, tam olarak bu dünyaya adapte olamamasına rağmen hayatta kalması için bunu yapmak zorunda olduğu gerçeğini yavaş yavaş anlıyordu.

Anahtarlar, bekçinin sol cebindeydi:

- İşte buradalar!

Gökalp, diz çökerek oturduğu düz zeminden kalktı, geldiği evin kapısının önüne tekrar geldi ve anahtarları tek tek denemeye başladı. En sonunda doğru anahtarı bulan Gökalp, anahtarı çevirip kilidini açtı ve bıçağı kapının paspasına bırakıp içeri girdi.

İçerisi bayağı geniş bir salona açılmıştı, kapıdan sağ tarafta amerikan mutfak göze çarpıyordu. Gökalp, içeriyi şöyle bir gözüyle süzdükten sonra, yavaş adımlarla içeriye ilerledi. Birkaç basamağı indikten sonra, (çiftli koltuk ve , yanlarında iki çift, oldukça yumuşak görünümlü beyaz tekli koltuklar ve karşısında dev ekran büyük bir televizyon, orta sehpa, direkli lamba... evin duvarları bej rengiydi, duvarlarda birkaç tablo, sağ tarafta yemek masası, yanındaki duvarda şaşalı bir büyük ayna, yerdeki uzun, desenli halı... Karşıdaki duvarda ise geniş bir pencere bulunuyordu.) koltuğun arkasını kontrol etti, mutfağa da baktı, kimse yoktu. Mutfağı şöyle bir inceledikten sonra gıdanın bolluğuna tanık olmuştu, tezgahı baktı, bir pizza vardı ki, üzerinde şirinler köy kurmuştu. Onun haricinde düzenliydi mutfak. Gökalp, Üst dolapları kontrol ettiğinde kutu kutu konserveleri görünce sevinçten gülümsemişti. En azından uzun süre dayanan bir şey bulmuştu... Buzdolabını açtı, çoğu yiyecek küflenmiş, özellikle kahvaltılıklar...

Elektrik de yoktu artık, salgının üzerinden yaklaşık bir ay gibi bir süre sonra tamamen gitmiş, bir daha da gelmemişti. Elektrik faturası yoktu artık ama elektrik de yoktu, İkisi de olmamıştı. Bedava kullanacaklardı... Olmamıştı maalesef.

Gökalp, arkasını döndü, tezgaha bıraktığı silahını aldı, yukarı çıktı. Merdivenler, kapının sol tarafında ve çıktıkça sağ tarafa doğru açılıyordu. Burada koridor ve odalar vardı, karanlıktı biraz, yalnızca kapıların altından gelen ve aşağıdan gelen ışık biraz olsun aydınlatıyordu. İlerledi, her odaya tek tek bakmak istiyordu.

Kendisine en yakın odaya girmek için kendini hazırladı ve silahı sıkı sıkı kavradı. Çevirmeli kapı kulpundan tuttu ve hızlıca kapıyı açtı, hep hızlı olmak zorunda hissediyordu kendisini, çünkü beklerse, giremeyebilirdi. Korkunun onu sarmasına izin vermek istemiyordu fakat temkinliliği de elden bırakmak olmazdı.

Kapıyı ardına kadar açtı ve silahını kaldırıp etrafına baktı, burası banyoydu ve boştu. Çıktı ve yanındaki odaya da aynı şekilde açtı, kendini tanıyamıyordu, bu kadar gözü kara olması doğru muydu? Ya karşısına bir zombi çıkar da ondan bir ısırık alıp her şeye son verirse? Bunu pek düşünmüyordu.

Burası ise, bir oturma odasıydı, içerisi oldukça genişti, duvarlarındaki kitaplıklarda raf raf kitaplar yer alıyordu. Her halde buraya yazlığına gelen bir emekli ailesiydi veya değildi, fakat kitap okumayı çok sevdiği anlaşılıyordu. Koltuklar, aşağıdaki salona nazaran daha mütevaziydi, duvara bir geniş koltuk ve her iki yanında birer tane armut koltuk bulunuyor, kitaplığın ortasında da küçük bir plazma televizyon duruyordu. Karşıda boydan boya bir pencere ve balkon kapısı... Hoş bir yerdi. Gökalp, duvara dayalı duran kitaplığa doğru yaklaştı rastgele kitapları eline alıp karıştırmaya ve inceleme başladı.

"Ne kadar çok kitap var." diye iç geçirdi Gökalp.

Bu kadar kitabı okumak? Kendisinin kitaplarla arası pek iyi olmadığından garipsiyordu.

Gökalp, biraz karıştırdıktan sonra buradaki kitapların çoğunun bilim-teknik türünden kitaplar olduğunu anlamıştı. Bir tane roman bulamamıştı henüz. Kitaplık genişti, karşıdaki balkona kadar uzanıyordu. Elindeki silahı kitaplığın televizyon gözüne bıraktıktan sonra kendini tekrar kitaplara bakmaya, can sıkıntısını giderecek bir şeyler yapmaya zorluyordu, fakat daha diğer odaları incelememişti bile.

YAŞAYAN SON ÖLÜLER "Zombi"Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin