Gökalp, bıçağı kaldırıp, olduğu yere, otobüs koridorunda, cam kırıklarının üstünde oturup, koltuk direklerine kafasını koyup, ağlıyordu.

Evet, o kadın annesi değildi! Annesini de yengesini de görememişti!


"Senin bu oğlan tam bir hayta kızım! Yere bakan yürek yakanlardan olacak ileride! Aslanım benim şimdiden belli nasıl bakıyor! Heyt be! hehe!"

"Aman be baba, şımartma şunu."

"Kızım baban doğru söylüyor, oyy yavrum anneannesinin gülü."

"Seleni hep es geçin zaten, dede? anneanne? Birazda beni övün yane!"

"Dedesinin bir tanesi, sarı kızı!"

"Dede başka isim mi yok? İneğe verdiğiniz isimdi bu yaa?! Haha. Anca Gökalp ağabeyimi sevin, kıskandım bikera hıh. (!)"

"Şeyma, kızım. Gökalp nerede?!"

"En son dışarıda tavukları besliyordu, oyun oynayacaktı sonra"

.......

- Gökalp kalk!

- Dostum, beni duyuyor musun?!

- Gökalp, ölme lütfen! Aman Allah'ım!! Gökalp uyan! Uyaaaaaann!!

Gökalp, yaşadıklarının etkisiyle astım krizine girmiş, baygınlık geçirip asfalt yolun ortasına yığılıp kalmıştı. Nefes alması da  git gide daha da zorlaşıyordu.

Didem ve Taner, yere oturmuş, onu kendine getirmeye çalışıyor, hele Didem, korkudan ölüp ölüp diriliyor, ona bir şey olmaması için Allah'a dua ediyordu.

Didem, telaşlı bir halde, Gökalp'i dizlerine yatırmış, ağlıyor, eliyle yanaklarına ağır ağır vuruyor, kendine getirmeye çalışıyordu.

Bu böyle olmayacaktı. Gökalp'in, arabadaki sırt çantasının içinde astım tüpü vardı. Birden aklına gelivermişti. Fakat onu taşıyarak götürmeye kalkarlarsa çok zaman harcarlar belki de Gökalp'i kaybederlerdi.

Birinin gidip o ilacı olağan hızıyla koşup getirmesi gerekiyordu. Hava da kararmıştı artık, akşam olmuştu...

Daha fazla duramayan Didem:

- Taner! Geldiğimiz yere geri dön. Bizim arabadaki sırt çantasının içinden astım tüpünü bul getir! Lütfen çabuk ol! Birimizin bunu yapması lazım yoksa ölecek!

- Ta... Tamam merak etme sen. Gökalp'in silahı sende mi?

- Bende! İçinde hala var. Hadi git! Çabuk! Şu tüfek de sende kalsın!

- Tamam, aldım ben gidiyorum!

dedikten sonra taramalı tüfeğin ipini takıp, eliyle kavradıktan sonra, ayağa kalkıp, koşmaya başladı ve az sonra da gözden kayboldu. Bu gece; her zamankinden daha sessizdi dünya. Bu ürkütücüydü. Sadece gece böceklerinin seslerinden başka ses işitilmiyordu.

Taner, normal hayatında da yardımlaşmayı çok seven bir insandı, hele bu bir cansa, bir can kurtarmaya yardımı olacaksa... Her halde daha hızlı koşmalıydı!

Tabanları yağlayıp, küçük dinlenme tesislerine geri dönerken, asfalt ayaklarının sesiyle inliyor, bu sessizlikte yalnızca ayak seslerinin duyulması onu ürkütüyordu.

"Defolun gidin beeeö!!"

Tak-Tak-Tak

"Aaaaaaaaayyy!!!"

Taner, bu sesin arkadan geldiğini işitmişti ve bu ses Didem'in sesiydi!

Başları kesin beladaydı! Üç el de kurşun sıkılmıştı!

Koşmaya devam etti. Arkasını dönüp yardıma koşsa, ya Didem hakladıysa hepsini? Ya zaman kaybı Gökalp'in ölümüyle sonuçlanırsa! Böyle bir durumda Didem onu asla affetmezdi. Neden bilmiyordu fakat Didem'i önemsemişti! Ona borçlu gibi hissediyordu kendisini. Yarım gündür beraber olmalarına rağmen sanki onu yıllardır tanıyordu. O araban indikten beridir bir şey olmuştu Taner'e. İçi onu görünce tatlı bir hoşlukla, mutlu oluyordu! Evet, onu sevmişti Taner. İlk görüşte aşk dedikleri, bu şekilde yaşanabilirdi ancak...

Taner, yolda gördüğü bir kaç zombiyi indirdikten sonra, temposunu arttırarak, elindeki ağır silaha rağmen koşmaya devam etti.

Sonunda varmıştı,

(Otobüslerin giriş yaptığı, 'uzun beton zemin', küçük benzin istasyonu ve sol yan tarafında tuvaletler, onun karşısında, yolcuların dinlenip yemek dediği kısım bulunuyordu. Bu kısıma merdiven çıkılarak kapısına gidiliyordu. Merdivenden sonraki düzlükte masa ve sandalyeler bulunuyordu, ne satılıyorsa içeride satılıyordu önceden. Bol yemek ve su, takılar, süs eşyaları, hediyelik eşyalar, v.s. bulunuyordu. İki katlıydı, üst katında yolcular için ibadethaneler vardı. Bu kısmın sağ tarafında iki adet çardak ve bir tane ağaç duruyordu, ve çevresi ince, küçük beton duvarlarla çevriliydi, yalnızca ön taraf otobüslerin girebilmesi için açıktı.)

Aynı yerinde olan 1998 model aracın yanına geldi, kapasını açtı, ön koltukta yoktu, arka kapağı açtı, işte oradaydı. Açtı, tüpün neye benzediği hakkında bilgi sahibi olduğunu düşünüyordu, görünce anlayamayacağını zannetmiyordu. Hızlı hızlı, Gökalp'in siyah, spor sırt çantasını karıştırmaya başladı. Didik didik etti, en sonunda içindekileri koltuğa silkeleyerek görmüştü ilacı, kaptı!

O esnada, binanın cam kapılarından sesler geliyordu. Bu ses; yüksek seste, derin derin hırıltılardı. Evet, içerideki zombilerden gelmişti ses. Kapıyı ittiriyorlardı. Herhalde olaylar patlak verdiği sırada birileri onları buraya kilitlemişti. Onlar, burada kaldığı sürece Gökalp, Didem ve Taner için tehdit oluşturuyordu ve bu tehdidi ortadan kaldırmak icab ediyordu.

Şimdi bunları düşünmenin ona zaman kaybettirdiğinin farkına varan Taner, gerisin geri, asfaltın ortasında bıraktığı Didem ve Gökalp'in yanına doğru hızla koşmaya başladı...

YAŞAYAN SON ÖLÜLER "Zombi"Nơi câu chuyện tồn tại. Hãy khám phá bây giờ