Sessiz Kurşun

12.3K 775 261
                                    


"Akşam olur karanlığa kalırsın 

Derin derin sevdalara dalarsın..."

Alparslan avucunda sımsıkı kavradığı künyeye tebessümle baktı. Zincirli künyelerden biri Aral'ın kuğu gibi ince ve zarif boynu içindi. Diğeri de kendisi içindi.Beyaz altın zincirden yansımalı künyeyi parmak ucunda biraz daha okşamıştı. Kutusunu sevmediği için fazlasıyla yaşlı işi bulmuştu. Bu nedenle kendi cebine atmış ve tekrar tekrar çıkararak künyedeki harfleri okumaya girişmişti.

Kendi künyesinde Aral'ın adı yazıyordu. Onun künyesinde Alparslan ismi yazılıydı. Lakin bunu herkesin görmemesi için olabildiğince italik yazıda ve biraz karmaşık el yazısında istemişti. İlk bakıldığında ikisi de kendi ismini taşıyor gibi görünecekti. Bu nedenle çok detaylı bakılmadığı sürece yedi kat el kalkıp da boynundaki isme göz ucuyla dahi bakamayacaktı.

Bakan da Aral'ın adını görecekti zaten.

Alparslan'ın bugün planlamaları arasında şu saçlarına düzen verdirmek vardı. Uzamaya başlamışlardı ve Aral her ne kadar parmaklarını gezdirmeyi sevse de Alparslan saçla uğraşacak enerjiye sahip değildi. Üç numaradan bir santim daha uzun olursa kafasında ağırlık gibi hissetmeye başlıyordu. Bununla birlikte hayatı boyunca eve gitme konusunda bu kadar aceleci olduğu bir zaman dilimi de hatırlamıyordu.

Eve gittiğinde bulduğu manzara sabah beşte kalkıp gereksiz binlerce yiyeceği yapmak üzere akşama kadar kendini kilitlemiş bir anne olurdu genelde. Oysa onu sadece bir kez tembelce evde televizyon izlerken görmek için canını bile verebilirdi.Evi sadece bir kez pislik içinde görmek isterdi. Ocakta çay olmasın isterdi. Çeşit çeşit yemek olmasın isterdi. Annesi sadece keyfine göre uzansın ve bir şeyler seyretsi,en azından dışarıya adım atsın istiyordu.

Sabah beşte bir asker gibi dikilir. Üç çeşit kek çırparak kahvaltıyı hazırlardı. Sadece kendini yorardı. Zihnindeki şeylerden kaçmak için ya bir yerleri ovalar parlatırdı ya da bir şeyler pişirirdi.

Hiç gelmeyecek oğlu için onun en sevdiği yemekleri pişirir,kokusunun bile onun ruhuna eriştiğini sayardı.

Oysa sadece kara toprak altında sonsuza kadar genç kalacak çürümüş bir et parçasıydı.Alparslan ölümü romantikleştiremiyordu. Ona göre talihsiz bir hikayenin, akılsız bir başrolü olan ağabeyi hem kendini hem de geriye kalanları  kendisiyle yedi kat toprak altında karanlığa esir etmişti işte.

Bunun haricinde babasının durmaksızın evin en büyük oğlu için tasarladığı gelecek planlarından da sıkılıyordu. Alparslan ya oğlanlarla içmeye ,eğlenmeye kaçardı ya da kendi evine sadece uyumadan uyumaya uğrayarak onların evinde bir yerlerde sabahlardı. Bu nedenle bazen geceleri çok geç saatlere kadar işi bitse de akşam yemeğini dükkanda yiyordu ya da bazen dükkandaki koltuğa uzanıp buralarda sabahlıyordu.

Şimdi ise durmaksızın saate bakıyor,son gelecek müşteride fişi getirsin diye saniyeleri hesaplıyordu.

Bir an önce eve gitmek istiyordu. Yolda ufaklıklar için yaş mama ya da malt alacaktı. Aral'ın şarap sevdiğini biliyordu muhtemelen bu gece için ona lezzetli bir şeyler bulmaya çabalayacaktı zira Alparslan'ın şarap bilgisi köpeköldüren ötesine henüz geçememişti. Güzelce duş alıp annesine selam verdikten sonra Aral'ın koynuna girmek için can atıyordu.Onu her saniye öpebilirdi. Yemek yerken bile öpebilirdi.

"De haydi sikecem senin topal bacağını emmi ya."diye mırıldanıyordu Alparslan.

Dükkanın içerisinde bir sağa bir sola volta atıyordu zira pos cihazını alıp henüz getirmeyen yan taraftaki esnaf amca epey ağırkanlıydı. Alparslan faturayı alıp bir an önce sanayi çıraklarını anahtarı bırakıp eve geçmek istiyordu. 

Haftasonu boyunca Aral'ı gezdirecek yer aramıştı.

Gençken oğlanlarla keşfettikleri bir göl kenarı vardı. Biraz uzaktı ama en azından Aral ile kimse olmadan güzel bir haftasonu geçirebilirlerdi. Açıkçası onu ve hayatına dair her detayı tanımak istiyordu.

Çünkü birbirlerine çok yakın iki yabancı oldukları gerçeği hala zihnini kemiriyordu.Ona güvenmiyor değildi lakin her an bitti bitecek,vazgeçip bitirebilecek bir durum olsun istemiyordu. Aral haklıydı. Alparslan onun gibi süslü cümleler ya da kelime oyunları yapamıyordu. Bazen hödük gibi bodoslama küfür ediyor,onu kırabilecek her türlü ithamı da yapıyordu. O yüzden ufacık bir yanlış anlama bile sonlarını getirebilir diye endişe ediyordu.

Hayatında ilk defa bir şeyden ve birinden korkuyordu. Bu da onu tedirgin ediyordu.

"Dayı ,kadayıf kıllı götüne koyayım."diye mırıldandı Alparslan. "Lan haydi be  haydi."

Cebinden künyeleri çıkarıp parmaklarıyla beyaz altın üzerinde işlenen yazıları okşadı yeniden. Yüzünde bir tebessümle birlikte kalbinde batma hissediyordu.

Kokusu ,gülüşü aklına doluyordu ve yeniden bedeninde alev sarmalı hissediyordu. Altında inleyişleri,çıplakken ona sokuluşları aklına düşüyordu Alparslan yeniden iç geçiriyordu.Uyurken ağaca tırmanan bir koala gibi üstüne çıkıyordu ya da uykusunun arasında Alparslan ona bakıyor mu diye arkası dönükken bile merakla dönüp bakıyordu.

"Aşık etti orospu."dedi Alparslan dudak dişleyip. "Saat geçmiyo dayı ağır kanan kanını sikeyim hadi be..."

Alparslan kendi kendine künyeyi öpmüş Aral yazısının üzerini okşamıştı. "Yavrum benim,gülüm. Kesin pişmiş kelle gibi sırıtacak,utanıp konuyu değiştirecek..."

Künyesini öpüp cebine koymak üzere olduğunda ise dükkanın camları bir bir inmişti.

Tuzla buz olan dükkan camları bir bir kurşuna dizilirken her şey flu hale gelmişti. Ayakları altında kristallerine kadar parçalara ayrılmış cam kırıkları duruyordu. Dükkan camları tiz seslerle patlayarak üzerine doğru yağmur olup yağmıştı. Sessiz bir kurşunla birlikte camlar delinip gidiyordu böylece.

Elinden düşen künyeler yerde tok bir ses çıkararak yuvarlanmıştı. 



You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Jan 15 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

Yeni Oğlan Where stories live. Discover now