Ordu

8.9K 803 498
                                    

Aral kendine uzunca bir küfür savurduktan sonra hocasının odasının önünde beklemeyi sürdürdü. Yanında Ece de vardı lakin kız belleğe dosya yükledikten sonra hemen çıkacaktı. Bu nedenle Aral kaderiyle tek başınaydı.

Daha şimdiden paralar suyunu çekmişti üstelik her ne kadar bu durum onu rencide etse de çoğu şeyi Hakan ile harcamıştı,kendi bütçesinden harcamamıştı. Buna rağmen kirasıydı,faturasıydı,masraflarıydı derken meteliğe kurşunu atmıştı. Cepleri hortum gibiydi. Sanki dışarıya burnunu uzatsa saniyeler içinde ikiyüz lirası tuzla buz oluyordu. Hiç bir şey yapmayarak bile parası akıp gidebiliyordu.

Yurtdışında ne yapacağını cidden ama cidden bilmiyordu. Daha  farklı bir şehirde ilk ayı dolmadan para ellerinden bir yıldız gibi kayarak gitmişti. Ailesi orada da maddi anlamda destek olabilirdi zira Aral tek ve biricikti. Ancak yollayacakları para dövize çevrildiğinde Aral ancak bir evsiz ile benzer paralelde yaşam statüsünde hayatına devam edebilirdi. Muhtemelen McDonalds çöplerinde şişman ve kaba Amerikan mensuplarının yarım bıraktığı Big Mac'in ısırık izleriyle karın doyuracaktı. Hatta ileri gidecek olursak muhtemelen fast food restoran zincirlerinin tuvaletlerinde falan saç ve koltuk altı yıkama imkanı  bulabilecekti.

Referansları sağlam olsa da para çok şeydi. Orada garanti bir iş bulamadığı takdirde Türkiye'de olmayan hayat kalitesi bile lüks bir hayat tarzı olarak yanına kalacaktı. Malesef orada iş bulabilmek için burada iyi bir şirketten referans almak gerekliydi. Sadece akademik başarısı demek buz dağının görünen yüzüydü. Binlerce evrak ve mektupla ellerinde cılız bir ihtimale tutunuyordu.

Olmayacağını kendi de biliyordu lakin yine de gelecekte "Niye yapmadın?"diye kendini darlamayacaktı. En azından kendini zorluyordu ve olduğu kadar diyip geçebilecekti. Hocasıyla hoş sohbet sonrasında Yeni Zelanda,Kanada,İrlanda ve benzeri ülkelerde yüksek lisans ve çalışma şartları hakkında bolca sohbet etmişlerdi. Hocası tam anlamıyla umutsuz olmasa da Türk lirasının gün geçtikçe yok olması yurtdışında eğitim durumunu sıfıra çekiyordu ve bu konuda da realist davranıyordu.

Ece ve arkadaşlarıyla birlikte öğlen yemeği de yemişlerdi. Aral yemekhanede onlarla uzun uzun sohbet etmiş ,sınavlardan sohbetler etmiş ya da müsait bir zamanda kendisine davet etmişti ağız ucuyla.

"Hey! Siz değerli yeni ve sevimli arkadaşlarım. Hiçliğin engin denizlerinde midemiz guruldarken beraber kedimin kumundan kaşıklayıp somon fümeli mamasını dillemek ister misiniz? Menüde başka alternatifimiz kalmadı. Ancak tatlı niyetiye donumu da verebilirim,buyrunuz!"

Bu cümleyi kurmak istemiyordu zira sınav öncesi gelmeyecek kadar meşgul olmaları işine de yaramıştı. Çünkü ikram edecek kahvesi bile sınırlıydı. İki paket Türk kahvesi aldığında Aral'ın hiç parası bile kalmıyordu! Onlarla vedalaşmasının ardından otobüsle siteye geri dönmüştü. Derin bir nefes vermiş ve gri bir öğleden sonranın yorgunluğuna apartmana adımlamıştı.Kedilerin başına Ayhan'ı dikmişti zira pencereler Aral'ı korkutuyordu. Küçük kediye hala bir isim bulamamış olması da can sıkıcıydı. "Küçük,gel."diye onu sevmek garipti. Zaten onun da ismine tepki verecek kadar Aral'ı benimsediği söylenemezdi.

Kapıyı araladığında kucağında jelibonlarla uzanan Ayhan'ın telefonuna bir bakış yollamıştı.

"Selam,Ayhan."diye mırıldandı Aral. "Ganyan sevmen gözlerimi yaşarttı."

"Atlar çok güzel hayvanlar."dedi Ayhan yeşil jelibonu dişlemişti. Ayıcığın kafasını koparırken "Tekbirrrr."diye sırıtmış ve yutmuştu.

"Napıyosun ?"dedi Aral boş bakan gözlerini kırpıştırıp.

"Kafalarını koparıyorum."dedi Ayhan kıkırdayarak. Sarı altın ayıcığın kafasını da ısırıp kopartmıştı. Sarı altın ayıcığın gövdesiyle yeşil ayıcığın gövdesini parmak içinde birbirine yapıştırıp kırmızı olana uzandı. Yeniden ayıcığın kafasını koparırken "Tekbir!"diye bağırmıştı.

Yeni Oğlan Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin