Bu Kente Bir Daha Gel

9.1K 705 391
                                    

"Bu kente bir daha gel,yağmurları da getir..."

Alparslan kendini lanetlenmiş gibi hissediyordu. Tüm günahları işlemiş de boynuna cehennemin anahtarı asılmış halde ortalıkta geziniyor gibi hissediyordu.

Tek istediği bir türlü koparıp atamadığı kafasındaki düşüncelerin son bulmasıydı. Bütün gün dükkanda müşavirin boş yapmasını dinlemiş olsa da müşavirin bitmek bilmez palavraları da sinirlendirememişti onu. Siniri tamamen zihninin içerisinde hapsolmuş siluete odaklıydı. Sabahtan beri zihnine mıhla kazınmış ve geçmek bilmeyen oğlayan kah rüyalarındaki gibi mırıldanıyordu kah sabah gerçek dokunuşları gibi ellerini yüzünde gezdiriyordu.

Alparslan eli boşta kaldıkça yüzünde gezdiriyordu parmaklarını. Aral'ın bir kaç akşam önce kondurduğu öpücüklerin sıcaklığı sanki orada hala duruyor gibi parmaklarını durmaksızın yanakları,çene ve dudak birleşim noktası,elmacık kemikleri arasına mekik dokuyordu. Alparslan kendini durmadan işi gücü bırakmış kendi yanaklarını ve çenesini okşarken buluyordu. Elleri durmaksızın kendi yüzünü okşuyor,sesli yutkunmaları ve iç çekişleri günlük dozunu zorluyordu.

Çay içmeye oturuyordu. Esnaf muhabbetine dahil olup çıraklarla sohbeti ilerletiyordu. Çırağın getirdiği bir bardak tavşan kanı sıcak çayda bile Aral'ın öptüğü yerin sıcaklığını anımsıyordu. Tam yemek yiyecek oluyordu,iştahı var ile yok arasında silinip gidiyordu. Sanki kırk yerinden yemiş gibi gaipten midesi dolmuş gibi toktu. Hiç bir şey yemek istemiyordu. Canı hiç bir şey istemiyordu. Köfte ve pideyi bile yarım bırakmış sadece soğuk bir ayran ile soda içerek karnını doymuş hissetmişti.

Yiyemiyordu,uyuyamıyordu ya da başka bir şey düşünemiyordu. Dükkanda malzeme almaya gelenlere iki saat boş gözlerle bakınıyordu. Yoksa nipel,su borusu,mengene çocukluktan beri oyuncaklarından önce ezberlediği malzemelerdi. Su borusuyla ile te aparatını birbirine karıştırmayacak kadar da aklı yerindeydi!

Şimdi kör göze parmak atar gibi karşısındaydı. Tek istediği arkadaşlarıyla meyhanede zaman geçirmekti. O da buradaydı. Sanki zihni nereye taşırsa gözünün önünde beliriyordu oğlan. Oradaydı. Gözlerinin önündeydi. Cam kenarındaki teraslı balkonda duruyordu. İçeriye o yeraltı faresiyle birlikte adımlamıştı.

Alparslan önündeki rakıyı dolduran Ayhan'a ters bir bakış yollasa da Ayhan hala mekanın "haydarisini" övme peşindeydi. Alparslan kasılarak içeri adımlayan ikiliyi izlerken elindeki zümrüt rengi tespihi o kadar sıkıştırmıştı ki neredeyse darmadağın halde savuracaktı.

Kalbinin ve midesinin gaipten bir el tarafından avuçlandığını,sıkıştırılıp tırnak saplandığını hissediyordu.

Hakan oğlanın elini kimse görmeden nazikçe okşadığında Alparslan yakası açık gömleğine rağmen ter bastığını hissediyordu. Zangır zangır titreyen elleri,sıcaktan kasvet basan teni buza dokunsa eritirdi. Buz dolu rakıyı su katmadan midesi ve genzi yana yana kafaya diktiğinde masaya sertçe bıraktı. "Doldur."dedi yanındaki oğlana.

Aral'ın yüzüne bakıyordu. Aral onu hiç görmüyordu. Aral sadece yanındaki denyonun anlattılarına gülümsemekle ya da menüye bakıp bir şeyler mırıldanmakla meşguldü.

Zihninden bir ses durmuyordu. Yedi kat kara zindanlara da zincirlese inadına inadına avaz avaz bağırıyordu adeta.

"Sana hiç böyle gülmedi."diyordu ses. "Sana hiç bir zaman böyle gülmeyecek..."

Alparslan kendisine portakal dilimi uzatan Serkan'ın elini ittirip "Eyvallah."diye mırıldansa da Serkan boş gözlerle masayı süzüp dudaklarına yine o bilindik tebessümü kondurmuştu. Ercan dansözü masaya davet edip göz kırpıp duruyordu.

Yeni Oğlan Where stories live. Discover now