Bölüm 27

5.5K 360 78
                                    


Bedenim, ağaçların arasından esen rüzgarı selamlıyordu. İrkilerek arkamı döndüğümde siyah gözler ile karşılaştım. "Anlamadım?"

Teo, her zaman ki eşsiz kokusuyla bana daha çok yaklaştığında bakışlarının arkasında farklı bir şey vardı. "Kaçmaya mı çalışıyorsun?" Sorusunu tekrarladığında çoktan yanıma varmıştı. Nefesi, nefesime karışmaya yakın bir mesafedeyken aklım allak bullak oluyordu.

"Sadece dolaşmaya çıkmıştım." Gözleri dudaklarımdan ayrılmadan konuşmaya devam ettim. "Senin meşgul olduğunu sanıyordum." 

"Adım attığın anda haber alırım. Yalnız başına dolaşmanı istemiyorum." 

Gözlerimi devirdiğimde iri elleri, belime yerleşti. Kot pantolonu ve kazağı ile kusursuz duruyordu. Her hattı, sanki benim için yaratılmışcasına kalbimi hızlandırıyordu. "Teo, sadece dolaşmaya çıktım. Bunun için haber verecek halim yok."

Gözleri kısıldığında eşsiz kokusu başımı döndürüyordu. Bakışları sertleşti. "Aldığın nefesten dahi haberim olacak."

Canım sıkılmaya başlamıştı. Evet, içinde bulunduğum durum normal olmayabilirdi ama biraz yalnız kalmak en doğal hakkımdı ve bunun için bile izin alacak halim yoktu. "Yıllarca yalnız yaşadım. Şimdi kalkıp adım attığım anda yanımda belirmen beni daraltıyor." 

"Geçmiş bitti. Artık o zamanlar hakkında konuşmanın hiçbir anlamı yok. Bu, yeni hayatın." 

Elimden tutup yürümeye başladığında evin tam tersi istikametine gittiğimizi fark ettim. Sessizce onu takip ederken ağaçların arasından geçtik. Toprak alanın sonuna doğru küçük bir ışıltı gözüme çarptı. Oldukça köklü ağacın altından geçtiğimizde eşsiz manzara ile karşılaştım. 

Datça, tüm güzelliği ile karşımızdaydı. Kışın ortasında olmamıza rağmen denizin kokusu burnuma dolarken bana çocukluğumdan bir anıyı anımsattı. 

Küçükken ailemle bir-iki günlüğüne de olsa yazın tatile giderdik. Ağabeyimle yaptığım kumdan kaleler, denizin tuzlu ama rahatlatıcı kokusu ve annemin kahkahaları kulaklarımda yankılandı. Net anımsayamasam da daha önce Datça'ya geldiğimizi biliyordum. Bu sahil bana oldukça aşinaydı. Şimdi ise sadece eski bir anı olarak orada öylece kalmıştı. 

"Ne düşünüyorsun?"

Ellerime sıkıca kenetlenen parmakları, yavaşça ayrılarak belime doğru yol izledi. Bana baktığını bile yeni fark etmiştim. Gözlerimi manzaradan ayırmadan konuşmaya başladım. "Ailemle eskiden buraya tatile gelmiştik." 

Gözlerinin hala üstümde olduğunu hissedebiliyordum. Beni dikkatlice inceliyordu, yüzümde ki her mimiği kafasına kazımak ister gibiydi. Ona doğru döndüğümde suratında anlayamadığım bir düşünceyle karşılaştım.

Yan taraftan gelen hışırtı sesiyle tüm dikkatim dağıldı. Kafamı çevirdiğimde hiçbir şey yoktu. Ağaçların arkasında bir kıpırtı daha belirdiğinde Teo hızlıca beni arkasına alarak fısıldadı. "Sakın arkamdan ayrılma."

Kalbim son hızıyla atmaya başladığında yaşadığım tüm şeyleri düşünerek kendimi en kötü senaryoya hazırladım. Teo, irileşen cüssesiyle her an çıkabilecek olan savaşa hazır pozisyondaydı. Hırıltısı kulaklarımı doldururken kurumuş yaprakların arkasından fırlayan küçük bir bedenle nefesimi tuttum. 

Yavru kedi, minik patileriyle bize doğru yaklaştığında şaşkın gözlerle ona baktım. İstemsizce ağzımdan kaçan küçük kahkahayı tutamayarak Teo'nun arkasından çıktım. Onun da rahatlamış olduğunu fark etsem de aynı pozisyonda durmaya devam ediyordu. 

MÜHÜROù les histoires vivent. Découvrez maintenant