Bölüm 26

7.2K 415 78
                                    




Arabaya geri bindiğimde Teo, kafasıyla işaret vererek Taylor'u arabadan uzaklaştırdı. Yanımızda ki çantayı açarak bana temiz kazağı uzattı. Kanla kaplı üstümü çıkardığımda yaranın tamamen kapanmak üzere olduğunu gördüm. Acı yoktu. Geriye sadece küçük sızlamaları kalmıştı.

Üstümü giyerken Teo bana bakmamaya özen göstermişti. Bunu yapması içimi rahatlatırken arabadan kafasını uzatıp tekrar işaret verdi ve Taylor, arabaya oturup gaza bastı. Yol akıp giderken Teo'dan olabildiğince uzaklaşmak için cam kenarına doğru kendimi ittim. Ayaklarımı toplayıp, kafamı geriye attığımda gözlerim kapalı şekilde sorumu ortaya attım. "Bana ne içirdiniz?"

"Victor'un son kanı." Teo'nun cevabıyla zihnimde gerilere doğru gittim. Bu ismi biliyordum. Teo'nun babasını öldüren vampire aitti. Konuşmaya devam etti. "İyileştirme özelliği var."

Gözlerimi aralayıp kafamı ona çevirdim. "Darcy bana Kamelya çiçeği özü verdiğinde ağrılarım gitmişti. Onun gibi bir şey mi?"

Anılarım gözlerimin önüne düşerken Teo'nun kasıldığını gördüm. Yüzünde anlayamadığım pişmanlık kol geziyordu. Yorgunluğunu her bir hattında görebiliyordum. "O sadece ilaçtı. Victor'un kanı iyileştirmeye sahip. Son damlası da senin vücudunda."

"Yani bana babanı öldüren adamın kanını mı içirdin?"

Patavatsızca ağzımdan dökülen kelimeler arabanın içinde yankılandı. Taylor'un dikiz aynasından bize baktığını gördüğümde konuyu değiştirmek için başka bir soru yönelttim. "Darcy bana kendi kanını içirdiğinde neden onu öldüremedin?"

"Babası gibi farklı özelliğe sahip. Eğer onu öldürseydim, kanını taşıdığın için sende ölürdün."

Gözlerimiz buluştuğunda patlayacak gibi duruyordu. Aniden kolumdan yavaşça tutup beni kucağına aldığında kalkmak için çırpındım. Sessizce bana bakmaya devam ederken kollarını sıkıca bana sardı ve hareket etmemi engelledi. Taylor'un konuştuğunu duyduğumda ona dikkat kesildim. "Aydın'da ki sürüde duracak mıyız?"

"Evet, eşyalarımızı alıp yola devam ederiz." Gözlerim Teo'ya döndüğünde aniden doğruldum.

"Nereye gidiyoruz?"

Arabada oluşan sessizlikten sonra Teo, belimden tutarak daha da uzaklaşmamı engelledi ve sonunda konuşmaya başladı. "Muğla'ya. Orada bulmam gereken birkaç şey var. Daha sonra Michigan'a geçeceğiz."

Tüm öfkem, parmaklarımdan ayaklarıma doğru akarken dudaklarım aralandı. Oraya gitmeye kesinlikle niyetim yoktu. "Arabayı hemen durdur."

Meraklı gözler bana çevrildiğinde giderek büyüyen kaosun habercisi olan yüksek sesimle tekrar bağırdım. "Taylor arabayı durdur!"

Araba aniden fren yapıp otobanda uzun bir ciyaklama çıkardı. Kapıyı açıp ineceğimde bileğimi tutan siyah gözler bana soru sorar gibi bakıyordu. "Bırak." Kolumu çekiştirerek ondan uzaklaştığımda arabanın arkasına geçtim. Benimle beraber herkes aşağıya indiğinde, sanki kaçacağımı düşünmüşler gibi hazır pozisyondalardı.

"Ben hiçbir yere gelmiyorum." Adımlarımı geri geri atmaya başladığımda Teo bana doğru yaklaştı. "Uzak dur!"

"Ahu, konuşalım." Siyah gözleri yorgunluğunu unutarak, her ihtimale karşı savunmaya geçmeye hazırdı. Yanımızdan nadiren geçen hızlı arabaların geride bıraktığı esinti, saçlarımı okşuyordu. Artık bu saçmalıklara katlanmak istemiyordum.

"Seni reddetseydim ne yapardın?"

Sorumun kendi içimde büyük bir acı oluşturması, artık bana yabancı değildi. Onu bırakmak kesinlikle istediğim bir şey değildi ama Sarah ile konuşmamızı düşünürsem sonuçlarını görmem lazımdı.

MÜHÜRWaar verhalen tot leven komen. Ontdek het nu