Bölüm 2

12.9K 537 68
                                    




Yoğun bir koku sanki tüm bedenimi esir almıştı. Ne olduğunu anlamaya çalıştım. Toprak? Yağmur? Tam olarak neyin böyle koktuğunu kestiremedim. Beraberinde gelen konuşma sesleri yavaş yavaş daha anlaşılır bir hale gelmişti. Gözlerimi açmak istemeden dinlemeye devam ettim.

"Onu işaretledin Teo. O bir insan. Bu nasıl olabilir?" Adamın sorusuna karşılık derin bir sessizlik beraberini getirdi. Bir süre sonra başka biri konuşmaya başladı.

"Eşim, luna olduğunu kabullenmek zorunda. Artık onu burada bırakamam."

Midemden gelen yoğun bulantı aniden yükseldi. Gözlerimi araladığımda simsiyah gözler ile karşılaştım. Vücudu o kadar uzun ve iriydi ki, yanında oturan sarışın adamdan bile daha cüsseli duruyordu. Küçük bir odanın içinde, yan tarafta yanan şömineyi gördüm. Bir yatağın üstünde boylu boyunca uzanıyordum. Ben neredeydim? Bunlar kimdi?
Aniden midemde ki asit yükseldi ve yere kusmaya başladım.

Siyah gözlü iri adam anlayamadığım bir hızla yanıma gelip beni tuttu. Sarılıp, sakinleştirmeye çalıştı. Daha ne olduğunu anlayamadan ayağa kalktım. Boynumun sızısını da o anda fark ettim.

" Siz kimsiniz? beni neden kaçırdınız? "

Sorularıma karşılık 2 adamda bana öylece bakıyordu. Sonunda bana sarılmaya çalışan adam ayağa kalktı. "Seni kesinlikle korkutmak gibi bir amacım yoktu. Şuanda yatıp dinlenmen gerekiyor"

"Bakın benim ailemin durumu yok. Size verebileceğim hiç param yok. Lütfen gitmeme izin verin ailem gerçekten mahvolur" cümlelerimi telaşla ardı ardına sıralarken korkudan titrediğimi yeni fark ettim. Çantam ve montum köşede duruyordu ama telefonumu göremedim. İki adam birbirine baktı. Sonunda siyah saçlı yine konuşmaya başladı.

"Benin adım Teo. Arkadaşım da Leon. Durumun senin için anlaşılır olmadığının farkındayım ama sakin olman lazım. Sana kesinlikle zarar verilmeyecek. Lütfen otur ve konuşmamıza izin ver." Ayağa kalktı ve yatağa oturmam için eliyle gösterdi.
Adının Leon olduğunu öğrendiğim adam kapıdan çıktı ve bizi yalnız bıraktı. Hala daha ayakta durup titremeye devam ediyordum.
Teo gözlerimin içine bakarak konuşmaya devam etti.
" Biz NewAge sürüsünden bir toplantı için Alaska'dan geliyoruz. Buradasın çünkü kaderimiz biz doğmadan önce yazıldı. Sen benim eşimsin."  Adam gözlerimde sanki bir belirti ararcasına pür dikkat beni izliyordu. Söylediklerinin tam olarak ne olduğunu bile bilmiyordum. Sorgulayacak vaktim de yoktu.  Adrenalin etkisiyle kaçacak bir yol aramaya başladım.

Dışarıya baktığımda hala daha günün aydınlanmadığını fark ettim. Hızlıca yerde ki çantamı aldım ve montumu giydim.  "Tuvalete gitmem lazım."

Adam şüpheyle  bana ve yere çıkardığım  kusmukta göz gezdirdikten sonra "Tamam seni götüreceğim. Ama sakın yanımdan ayrılmaya çalışma." Dedi. Yüzünü inceledim. Beyaz teni, yeni çıkmaya başlamış sakalları, koyu kahve saçları ve harika yüz hatlarıyla sanki bir film yıldızını andırıyordu. İri cüssesi ve uzun boyuyla bana çok kolay zarar vereceğinin farkındaydım.

Onu izlemeye başladım. Dağ evini andıran kapıdan çıktık. Uzun koridorda ilerlerken yalnız olmadığımızı fark ettim. Bir sürü insan bize bakıyordu. Hepsi de oldukça uzun ve cüsseli erkeklerdi. Bana baktıklarında saygı gösterir gibi kafalarını eğiyorlardı. Hiçbir şeye anlam veremedim. Gizli bir tarikatın içinde olabilirdim. Belki de bana zehir verdiler ve tecavüz edecekler. Gittikçe korkum arttı. Sonunda bir kapının önüne geldik ve kapıyı açtı. Tuvalete girdiğimde arkamdan girdiğini gördüm.
" Lütfen çıkar mısın yalnız kalmam lazım."

Teo'nun gerildiğini fark ettim. "Seni asla yalnız bırakmam."
"Lütfen tuvalete girmem gerekiyor."
Adam uzun uzun gözlerime baktı. Elimi tuttu. "Kapının önündeyim."

Çıkar çıkmaz kapıyı kapatıp kilitledim. Etrafıma baktığımda 2 kapılı tuvalet ve büyük bir ayna vardı. Tuvaletin arka kısmında orta büyüklükte bir pencere vardı. Önce elimi ve yüzümü yıkadım. Tanrım, bunlar kesinlikle delirmişti. Bu adamın neyden bahsettiğine dair en ufak fikrim yoktu ve korkudan ellerim titremeye devam ediyordu.
Vakit kaybetmeden ayağımı el yıkadığım mermer zemine dayadım. Musluğu açık bırakıp pencereyi açtım. Diğer ayağımı da pencerenin arkasına attım.
Çantamı da aldıktan sonra vücudumu pencereye doğru ittirdim. Montumla beraber pencereden sığamayacağımı fark edince üstümü çıkardım. İnce bir kazakla kalınca kafamı çıkardım. 1. Katta olduğumu daha yeni anladım. Dışarıda kimse yoktu ama yan taraftan sesler geliyordu.

Hızlıca aşağıya atladım ve hayatımda hiç koşmadığım kadar hızlı koşmaya başladım. Nereye gittiğime dair en ufak bir fikrim yoktu. Tek görebildiğim ağaçlardı. Beni takip ediyorlar mı bilmiyordum, sadece koşuyordum.

Soğuk hava tüm ciğerlerime çarpıyordu. Nefesim kesilmeye başladı. Uzun patika yolu görünce daha fazla dayanamadım ve kendimi yere bıraktım. Yüksek sesli kurt ulama sesini duyduğumda tekrar koşmam gerektiğini fark ettim. Ama yerden kalkacak halim yoktu. Boynumda çok büyük bir acı giderek daha da zonkluyordu. Elimi götürdüğümde şoka uğradım. "Siktir bu da ne be"
Kocaman bir yara vardı ama karanlıkta seçemiyordum. Duyduğum bağırma ve ulama sesleriyle hızlıca ayağa kalkıp koşmaya devam ettim.

Tam olarak neye bulaştığımı kestiremiyordum. Bu adamlar kimdi? Bir tarikattan daha fazlası mı? Ayaklarım acıyla sızlanana kadar koştum ve patikanın sonunda bi ev gördüm. Tam o yöne doğru giderken üstüme aniden bir şeyin atlamasıyla tüm dengemi kaybederek düştüm.

Kafamı çevirdiğimde hayatımda gördüğüm en büyük ve ürkütücü siyah bir kurtla karşılaştım. Bu gerçek miydi? Şimdi ölecek miydim ?

Kurt dişlerini gösterip sinirle hırladı. Etraftan gelen "onu bulduk"  uğultuları vardı ama üstümde ki kurt birden geri çekildi. Doğrulduğum sırada bir şey oldu.

Simsiyah uzun tüyleri olan büyük  kurt, önce elleri ve daha sonra vücudunun geri kalanı olmak üzere değişmeye başladı. Tüyler kısaldı, pençeleri ellere döndü. Ve karşımda çıplak bir adam duruyordu. Az önce bana kendini Teo diye tanıtan adam.

Hayatımda belki de çok nadir çığlık atmış biri olarak o anda avazım çıktığı kadar bağırdım. Tüm gördüklerim gerçek değilmiş gibi geliyordu. Artık soğuğu hissetmiyordum. Bu duygu farklıydı, panik atak. Tüm ellerim, bacaklarım ve kollarım titriyordu. Haraket edemiyordum. Etrafımızda o anda bir sürü kişi belirdi. Bazıları kurttu. Tam olarak ne olduğunu kavrayamadan Teo, adamın ona uzattığı altı giyip beni kucağına aldı. İri kaslarıyla sanki bir kuşmuşum gibi kucağında taşıyordu.

Hareket edemiyordum. Tepki veremiyordum. Gördüklerime hala daha inanmakta zorlanıyordum. Sanki bana zarar vermekten korkarcasına yüzümü göğsünün içine sakladı. Etrafa bakmamı engelledi.
Kısa bir yürümenin ardından kendimi yatağın üstünde buldum. O da yanına uzanıp beni göğsüne hapsetti.

Duyduğum çok garip bir hırıltı sesi vardı. Oldukça sessiz ama onu duyabiliyor, hissediyordum. Sakinleşmeye başladım. Ama hala daha hareket edemiyordum çünkü güçlü kollar her tarafımı sarmıştı.

"Alfa bir isteğiniz olursa biz kapının önünde nöbetteyiz."
Sonra ayak sesleri ve kapının kapanma sesi.

Oda sessizliğe büründüğünde hırıltı seslerini daha rahat duymaya başladım.
"Şimdi uyu güzelim. Sabah konuşmamız gereken çok şey olacak."

Ve gözlerim istemsiz şekilde kapanırken duyduğum son ses bu oldu.

MÜHÜRजहाँ कहानियाँ रहती हैं। अभी खोजें