Bölüm 22

7.4K 440 40
                                    

Hayat dedi Shanger,
Bir avuç toprak dostum.
Bir avuç aşk ve biraz da müzik.
Tanrı vaad etti cenneti,
Lakin cehennemin ateşleri
Daha tatlı geldi bize şans eseri.

Yaşam dedi Shanger,
Tiktak saatin kadranı.
Gölgemde ki asılsız yabancı.
Ben miydim aynada ki çirkin yalancı?
Söylesene tanrım,
Hayat neden efkarlı?

Ölüm dedi Shanger,
Filmin asıl yıldızı,
Güldürdü tüm sinemayı.
Belinde ki tabancayı,
Dayadı alnına yabancı.

İşte dedi Shanger,
Perde kapandı.
Dönüyor evlerine bütün gizleyenler sırrı.

Masada ki sürü üyeleri yavaş yavaş dağılırken sohbete az da olsa katılıp, aralarına karışabilmek beni rahatlatmıştı. Kendimi anlayamadığım bir şekilde çok sakin hissediyordum ve Teo'ya her bakışımda vücudu bana daha da yakın olmak ister gibi elini belime atıyor, kendisine çekiyordu.

Bu çok hoşuma gidiyordu ama boynumda ki kolyenin yükünü kaldırmak beni zorlamıştı. Annesinin taktığı kolyeyi bana vermesi artık birçok şeyin simgesiydi. Bu adam gerçekten aklımı başımdan alıyordu.

Mia ve Taylor'a veda ettikten sonra artık masada bizden başka hiçkimse kalmamıştı. Hala daha neyi beklediğimizi anlamıyorken ellerimi tutup ayağa kaldırdı.

Arka tarafta ki garsona işaret verdikten sonra adam oradan ayrıldı ve slow bir müzik kulaklarımı doldurdu. Salonun ortasına geldiğimizde Teo belimden tutarak beni kendine çekti. "Ayakkabılarını çıkar."

Nedenini sormak istedim ama bunun yerine sessizce söylediğini yapıp kenara koydum. O da üstünde ki ceketi çıkarıp kenara attığında, mumlardan yükselen loş ışık ve şarkının yumuşak ritmi karşısında heyecanlanmıştım.

Bir elimizi birleştirip hava kaldırdı, diğer elini belime koydu. Ne yaptığını çözmeye çalışırken akan ritimle dans etmeye başladık.

"Bunu nasıl yapacağım konusunda bir fikrim yok."

Cevabım karşısında gülerek daha da yaklaştı. "Sadece kendini bana bırak."

Ritimler bizi alıp, bambaşka diyarlara götürürken zaman kavramı durmuştu. Sükutu altın bilerek sadece ona ayak uydurmaya başladığımda beni yavaşça döndürerek arkaya doğru yatırdı. Bacaklarım o noktasına sürttüğünde gözlerim iri ir açıldı. Pantolonunda hissettiğim şey ile nefesim kesilmişti.

Beni doğrulttuğunda, yüzünde memnun olduğunu gösteren bir gülümseye ev sahipliği yapıyordu. Vücudunu bana iyice dayadığı zaman, saçlarını tutup deli gibi öpmek istedim.

Ama bunun yerine ona eşlik etmeye devam ettim. Belimden tutup havaya kaldırdığında kendimi tüm hayatım boyunca hissettmediğim kadar hafif hissettim. Bu sanki, özgür kırlarda tek başına uçmak gibiydi. Etrafında tam tur attığında kollarımı boynuna dolamıştım.

Müziğin ritmini artık duymuyordum. Kulaklarım işlevini kaybetmiş gibiydi ama hiçbir şey umrumda değildi. Gülümsemem, küçük kahkahalara dönüştüğünde hiç unutamayacağım bir anı yaşadığımı fark ettim. Eğer bu anıya bir isim koyacak olsaydım, mutluluk olurdu.

Döndürmeyi bırakıp beni yere indirirken vücudum, onun bedenine sürterek aşağıya indi. Yüzlerimiz birbirimizin nefesini alacak kadar yakın olduğunda, siyah gözlerinin arkasında beliren şeyi gördüm, mavilik.

Dudakları, hiç beklemeden telaşlı şekilde dudaklarımı bulduğunda içimde ki tüm duygularıma kulak açtım. Hepsini kucaklayarak kendime hatırlatmak üzere her yere yaydım. Bu duyguyu, hiçbir zaman unutmak istemiyordum.

MÜHÜROù les histoires vivent. Découvrez maintenant