Bölüm 8

8.8K 534 51
                                    




O koku her yerimi sarmıştı. Sanki geçmişten bir anıyı anımsatmak ister gibi, annenin çocuğuna verdiği koşulsuz sevgi, güven... Bu koku bana harmanlanmış o duyguyu içimde hissetmeme sebep oluyordu. Göz kapaklarımı araladığımda camdan yansıyan güneş beni karşıladı, arabanın içinde olduğumuzu fark ettim. Dün gece en son banyoda uyuyup kalmıştım. İstemsizce kollarımı beni sarmalayan adama doladım. Dün kaçmak için uğraştığım ama sabah kollarında uyanmaktan memnun olduğum Teo'ya baktığımda konuşmak için doğruldum. "Neredeyiz?"

"Kısa bir süreliğine daha güvenli bir yere gidiyoruz." Elleri saçlarımda dolanırke beni daha çok kendine çekti. Karşı çıkmadım, ona sokuldum. Yolun geri kalanında uyur uyanık yatmaya devam ettim.

Araba durduğunda Teo beni kucağında yavaşça dışarı çıkardı. Sessizce küçük bir bebek gibi mırıldandım. "İnmek istiyorum."

Ayaklarım yeğe değerken etrafa baktım. Bir sürü kulübe olan geniş bi arazideydik. Arkamızdan 5 araç daha geldi. Gözlerim diğer arabalardan inen kişilerle buluşunca önüme döndüm. En arkada ki klübeye doğru ilerlemeye başlarken 3 adam saygıyla bizi selamladı. İçeri girdiğimizde Teo omzunda ki büyük çantayı yere koydu. "Burada bir süre kalıp Michigan'a gideceğiz."

"Ne?" şaşkınlığımı gizlemedim. Gözlerimiz buluştuğunda devam etti. "Tüm sürüm orada. Hayatımızın geri kalanına orada devam edeceğiz."

İçimde ki öfke kendimi göstermeye başladı. "Hayatımda hiç Türkiye'den çıkmadım. Ailem ne olcak? Okulum? Beni öylece oraya götüremezsin."

Yan tarafta duran sandalyeyi çekerek oturdu. "Pasaport ve gerekli her şeyi biz hallettik. Gitmek için önümüzde bir süre daha var. O arada bu konuyu tekrar konuşabiliriz ama seni yanımdan ayırmayacağımı bilmelisin."

Sakalları, dağınık saçlarıyla bütünleşerek ortaya resmen sanat eseri çıkarmıştı. Ona deli gibi yakın olmak istiyordum ama hiçbir yere gitmek de istemiyordum. Ona doğru birkaç adım attım. "Beni öylece hiç bilmediğim bir ülkeye götüremezsin. Bunu istemiyorum."

Bacağımdan tutarak hızlıca beni kucağına oturttu. Ellerini belimde bağladıktan sonra konuşmaya başladı. "Sürüm, Alfasını bekliyor. Luna'larını bulduğum haberi çoktan ulaştı. Herkes seni görmek için sabırsızlanıyor" gözleri dudaklarıma indi. Dudaklarını yaladıktan sonra konuşmaya devam etti "Gerekirse seni zorla götürürüm. Sensiz geçirdiğim onca zamandan sonra Ay Tanrısı bile artık bizi ayıramaz"

Cevabını bildiğim ama ondan daha detaylı duymak istediğim o soruyu ona yönelttim. "Beni tam olarak ne kadar zamandır izliyorsun?"

"3 yıldır."

Gözlerini ayırmadan bana bakmaya devam etti. Hiçbir tepkimi kaçırmak istemiyordu sanki.

"Neden o zaman değil de şimdi kaçı-"

Cümlemi bitirmeme izin vermeden sandalyeden kaldırdı. Beni kırılacak bir cam misali narince yatağa koydu. Isparta' da ki evimi andıran 1+1 eve benziyordu burası. Buzdolabına gidip birkaç malzeme çıkarıp tezgaha koydu.

"Ben kahvaltı hazırlarken sende çantadan bilgisayarı çıkar ve bize bi' film seç."

Söylediğini yaparak bilgisayarı çıkardım. İçinde bir sürü kıyafet olduğunu görünce rahatladım ve iç çamaşır ile kalın bi kazak alıp banyoya ilerledim.

Rahatlatıcı bir duşun ardından içeri geçtiğimde Teo'nun kahvaltıyı çoktan hazırlayıp masaya bıraktığını gördüm. Gözlerimiz buluştuğunda çantadan başka bir kazak alıp yanıma geldi.

"Bunu giymeni istiyorum"

Anlamayarak ona baktım. "Neden?"

"Üstünde benim kokum olması kurdumu deli ediyor."

MÜHÜRWhere stories live. Discover now